EMD Tarihi

Vecdi SEVİĞ – Muzaffer GENÇTOĞAN

Bazılarımız, 24 Ocak Kararlarının açıklandığı bu tarihi ekonomi muhabirliğinin “miladı” olarak kabul etsek de, ekonomi muhabirliği, hiç kuşkusuz 1980den önce de vardı. 1950-80 arasındaki dönemde ekonomi alanında faaliyet gösteren kuruluşlar arasında İzmir Ticaret ve Ankara Ticaret gazeteleri ve şimdi aramızda olmayan Ziya Tansu’nun sahibi olduğu İktisat ve Ticaret Haberler Ajansı (İKA) ile Yavuz Tolon’un başında bulunduğu Ekonomik Basın Ajansı ilk akla gelenlerden.

Bu dönemde ekonomi alanında çalışanlara örnek olarak da, artık aramızda bulunmayan ekonomi basınının duayeni İzmir Ticaretin kurucusu Süha Sukuti Tükel ile Sezai Güven, Fasih İnal ve İzmir Ticaret’te çalıştığı dönemleri dikkate alarak “biraz da” Özden Alpdağ’ı gösterebiliriz. (Özden Alpdağ, kendi ifadesine göre, ekonomiyi, Akşamda çalışırken, erken basılan İzmir Ticaret’teki ekonomi haberlerini alıp kendi gazetesine “özel haber” yaparken öğrenmiş(!)”

Şakası bir yana, bu isimler de çok iyi bilirler ki, özellikle bizim kuşağın gazeteciliğe başladığı 70li yılların başında örneğin Cahit Kayranın bize öğrettiği şekilde Merkez Bankası bilançosundan hesaplayarak “emisyon artmış” dediğimiz zaman, istihbarat şefleri yüzümüze “o gün çalışmak istemediğimiz için söylenmiş bir söz” gibi bakarlar, biraz bilenleri ise “Zülfiyare dokunma” uyarısında bulunurlardı.

O dönemdeki yöneticilerin “öngörüsünün” aksine, 70’li yılların son çeyreğinde, siyasi ve sosyal olaylar ve toz duman içindeki ülke ve hükümet krizlerine rağmen, ekonomi alanına ilgisi olan arkadaşların sayısının giderek arttığını söyleyebiliriz.

1974deki Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında Türkiye’ye uygulanan ambargonun etkisiyle iyice kötüleşen Türkiye ekonomisi, 1980’e gelindiğinde Süleyman Demirel’in ifadesiyle “70 sente muhtaç” duruma gelmişti. Daha sonraki yıllarda kendisinden “24 saat” bahsetmek zorunda kalacağımız dönemin Başbakanlık Müsteşar Vekili ve DPT Müsteşarı Turgut Özal’ın mimarlığını yaptığı 24 Ocak Kararları, ekonomi muhabirliğini bir anlamda zorunlu hale getirdi. Birçok arkadaşımızın ekonomi muhabirliğinin “miladı” olarak kabul ettiği 24 Ocak Kararlarını özümseyip, hem kararları hem de gelişmeleri haber yapmaya çalışan az sayıdaki gazetecinin, kendiliğinden ortaya çıkan “ortak hareket” anlayışı, bugün üyesi olmaktan onur duyduğumuz EKONOMİ MUHABİRLERİ DERNEĞİ’nin yani “EMD”nin de dayanağı oldu. İlk buluşmalar o dönemde sayıları parmakla sayılacak kadar az olan ekonomi muhabirlerini ortak hareket etme anlayışında da bir araya getiren 24 Ocak Kararlarının, bizim yaklaşımımıza göre getirdiği en büyük faydalardan biri de, olsa olsa EMD’ye giden yolun ilk adımlarının atılmasıdır.

 

NEDEN BİR DERNEK KURMUYORUZ?

EMD’nin kurucu üyeleri olarak seçilenlerin başı çektiği ekonomi muhabirlerinden dar bir grubun, gerçekten de olması gereken şekilde, “ortak hareket anlayışı”ndan kaynaklanan Kızılay’ın meşhur Sakarya Caddesi üzerinde bulunan “Canlı Balık Lokantası”ndaki ilk buluşmada ortaya atılan “neden bir dernek kurmuyoruz” fikri, bundan sonraki buluşma ve toplantılarda daha ayrıntılı dillendirilmeye başlandı.

1982de 12 Eylül Yönetimi tarafından hazırlatılan ve bugün “82 Anayasası” olarak bildiğimiz Anayasanın ve Kenan Evren’in Cumhurbaşkanlığını da içeren halkoylaması öncesi “kısıtlı siyaset”in ısınması ve ardından 83 seçimleri ve Turgut Özal’ın başında bulunduğu ANAP’ın iktidar oluşu, doğal olarak ekonomi muhabirlerini de “en azından bir süre için” siyaseti izlemeye zorlaması sonucu, toplantı sayısı azaldı. Ancak, aradan geçen günler ve aylarda “çekirdek” saydığımız bu gruba diğer arkadaşların da katılmasıyla önemli bir sayıya ulaşan ekonomi muhabirleri, haber ve yorumlarıyla basın ve bürokraside de dikkat çekmeye başladı.

 

GAYRİRESMİ ÖRGÜTÜN İLK “RESMİ” ZİYARETİ

Gayriresmi Örgütün ilk “resmi” ziyareti 1983 Ocak ayının soğuk ve karlı bir kış akşamı, ekonomi muhabirlerinden dar bir kadro, Kızılay Kumrular Sokak’taki, yani eski adıyla bildiğimiz Saraçoğlu Mahallesi’ndeki dönemin Maliye ve Gümrük Bakanlığı Müsteşarı Ertuğrul Kumcuoğlu’nun evinde. Yani davetliyiz. Hoş, beş, hal hatırdan sonra, sıra “memleket meseleleri”ne geliyor. Eh, uzun süren “devlet kurtarma muhabbeti”nin ardından, yanılmıyorsam Ertuğrul Bey “Çocuklar, devleti kurtarmanın yolu, demokratik örgütlenmeden geçer. Siz niye örgütlenmiyorsunuz?” Anlamına gelen bir cümle ile konuyu değiştirmek istiyor. Sanki Ertuğrul Bey’in evine yeni gelmişçesine, orada bulunanların hemen hepsi, ellerindeki kadehleri tazeleyip, Özden Alpdağ’ın “nefes almak için ara verdiği saniyelerde” de olsa düşüncelerini ortaya döküyor. Saatlerin 02.30’u gösterdiği sıralarda Müsteşar Kumcuoğlu’nun evinden çıkılıp topluca Kızılay yönüne doğru yürürken, arkadaşlardan biri “Dağılalım. Toplu eylemden tutuklanırız” dediğini hatırlıyorum. Bu ziyaret, EMD’nin kuruluşu öncesindeki yıllarda gerçekleştirilen ilk “resmi” ziyareti olarak hafızalara geçti.

 

DERNEĞİN ADINA KARAR VERİLİYOR

Bundan sonra, “ekonomi gazeteciliği”nin basın sektörü içinde bir uzmanlık dalı olduğu gerçeğinin söz konusu grup tarafından fiilen sürdürüldüğü ve çok sık aralıklarla bir araya gelinen yoğun tartışma ve arayışların da yaşandığı 1983, 1984 ve 1985 yılları. Bu yıllar, 12 Eylül’den sonraki ilk seçimlerde iş başına gelen Özal başkanlığındaki ANAP Hükümeti’nin programı ve hedeflerinin büyük bölümünün ekonomik olması nedeniyle, ekonomi muhabirlerinin sayısının giderek arttığı, artarken de “ekonominin bilinmesi zorunluluğu”nu yaşayan arkadaşlarımız için bir anlamda eğitimin de fiilen başladığı yıllar oldu.

1985 sonuna gelindiğinde, bir dernek çatısı altında toplanma fikrinin uygulamaya geçirilmesi için gerekli olan ilk çalışmalar başlatıldı, hatta İstanbul ve İzmir’deki ekonomi muhabiri arkadaşlarla temas kurularak, onların da katılımını sağlama girişimleri oldu. Derneğin adının “Ekonomi Muhabirleri ve Yazarları Derneği” mi olsun, yoksa “Ekonomi Gazetecileri Derneği” mi olsun tartışmaları, o dönem üzerinde uzunca konuşulan konular arasındaydı. Bu çalışmalar o kadar ciddi tartışmaların da olduğu toplantılarda sürdürülüyordu ki, 4 Mayıs 1997’de yapılan “3.Olağanüstü Genel Kurulu”na katılan arkadaşlarca bile “1982 Anayasasından daha katı” olarak tanımlanan Tüzüğün hazırlanıp yazımı ve Valiliğe verilmesi süreci 1987 ortasına kadar uzadı.

 

VE EMD DOĞUYOR

1985-1987 arasında, sayısını şu anda bile hatırlamakta zorlandığımız çok sayıda toplantının ardından şekillenmeye başlayan Tüzük Taslağı, 1987nin Nisan ayında Emlak Bankası’nın Yenişehir’deki lokalinde yapılan geniş katılımlı bir toplantıda yeniden gözden geçirildi. Saatler süren bu toplantıda, Tüzük yazımının Muzaffer Gençtoğan’a verilmesi için prensip kararına varıldı. “Bu isim, daha sonraki yıllarda EMD Tüzüğü ile birlikte anılmaya başladı.(!) ”Bu toplantıda ayrıca, Kurucular Kurulunun yanı sıra Derneğin adı da kesinleşti: “EKONOMİ MUHABİRLERİ DERNEĞİ” yani EMD.

 

KURUCULAR KURULU OLUŞTURULDU

KURUCULAR KURULU, Özden ALPDAĞ Vecdi SEVİĞ, Taylan ERTEN, Muzaffer GENÇTOĞAN, Zülfikar DOĞAN, Ercan DEVA, Ömer Faruk GÜNEL, Nursun EREL.

Bir ay gibi kısa bir süre içinde yazım işlemi tamamlanan EMD Tüzük Taslağı, Kurucular kurulunun çağrısı üzerine yapılan bir ara toplantıda “müstakbel üyelere” okundu ve bu toplantıya katılanların oybirliği ile “Tasarı” haline geldi.

Sıra gelmişti Valiliğe başvuruya. Ama bunun için Emniyet Dernekler Masası’ndan basılı formların alınıp doldurulması gerekiyordu. Ancak o tarihlerde, 87 seçimleri öncesi siyasi partilerin kıyasıya bir rekabet halini alan seçim propagandaları başladığı ve bazılarımızın sağa sola dağılıp “seçimin nabzını tutması”, bazılarımızın da Temmuz sıcağında tatile çıkması sonucu bu iş de gecikiyordu.

Özden Alpdağ’ın “çocuklarını özlediği için” Anadolu’dan Ankara’ya geldiğini duyan Vecdi Seviğ, diğer kurucu arkadaşlara “Özden Abi dönmüş. Hemen toplanalım. Yoksa adam kaçacak” mesajını ilettiği günün akşamında Dünya Gazetesi’nin Karanfil Sokakdaki bürosunda bir araya geldik. Daha önce hazırlanan Tüzük Tasarısının Kurucular Kurulu tarafından “vatana ve millete hayırlı olması” temennisiyle imzalanmasının ardından, bundan sonra izlenecek prosedür konusu “masaya yatırıldı”.

Ancak, her şeyden önce kurucular kurulunun, dernek faaliyetlerinin yürütülmesi için kendi arasında görev bölümü yapması zorunluydu. Ve yapıldı da. Ercan Deva’nın daha o günlerde başlayan “başkanlık özlemi”ni toplantıda “mini kulisle” uygulamaya geçirme isteğine rağmen, Özden Alpdağ, demokratik bir oylama sonucu “yaşına hürmeten” geçici başkanlığa seçilirken, Vecdi Seviğ de, “Özden Abi’nin başına herhangi bir durum gelmesi halinde vekaleten de olsa yerine oturabilmenin yolunu” başkan yardımcılığına seçilerek buldu. Aynı toplantıda Taylan Erten muhasipliğe, Muzaffer Geçdoğan da “işin hamallığını götürmek üzere” genel sekreterliğe getirildi.

 

CAN ALICI SORU: “OLMAYAN MUHASEBE NASIL YÜRÜTÜLÜR?”

Taylan Erten’in, her zamanki ciddiliğiyle “Beyler, beni muhasipliğe seçtiniz ama olmayan muhasebe nasıl yürütülür? Ben mektepte böyle bir ders görmedim” anlamına gelen sözleri biter bitmez, Vecdi Seviğ “radikal” bir yaklaşımla cebinden bir 10.000 liralık kağıt banknot çıkarıp masaya koyduktan sonra, bir kaç sanayi süren sessizliği bozarak “Ne bakıyorsunuz? Herkes 10’ar bin lira avans verecek” demesinin ardından bir anda Derneğin 80 bin lira (yanlış okumadınız, seksenbin lira) parası oluverdi. Taylan Erten de böylece rahatlamış oldu. Bu 10’ar binlikleri, ilerleyen aylarda diğer 10’ar ve 20’şer binlikler izledi ve hepsi defter kayıtlarına “Kurucular Kurulu’nun EMD’ye bağışı” olarak geçti.

Görev bölümünün ardından, Geçici Yönetim Kurulu Başkanı Özden Alpdağ, “bir saat süren teşekkür konuşması ve tebrikleri kabul ettikten sonra” EMD’nin ilk resmi yazısı olan Kuruluş Bildirimini 29 Temmuz 1987 tarih ve 1987/001 sayı ile imzaladı. Tüzük ve yazının ertesi gün Valiliğe verilmesi ve Dernekler Masasına sevk edilmesi, buradan da 06.32.020 Dernek kod numarasının alınmasıyla EMD hukuki statü kazandı.

Bu tarihi toplantı ve başvuruyu izleyen günlerde de, Dernek için gerekli olan defterlerin alımı, noter masrafları ve diğer ihtiyaçlar, hatta yemek paraları toplam 83.727 lira harcamayla sağlandı. Bugün bu parayla ne yapmayı düşünürdünüz?

 

İLK YÖNETİM KURULU KARARI

İnsanların olduğu kadar, kurumların yaşamlarında ilkler önemlidir. EMD Karar Defterine yazılan 25 Ağustos 1987 tarih ve 1 sayılı karardan da, bu nedenle bahsetmek yerinde olacak. Vecdi Seviğ ve Ömer Faruk Günel’in Ankara dışında olmaları nedeniyle katılamadıkları bu tarihteki yine Dünya Gazetesi’nin bürosunda yapılan yönetim kurulu toplantısında alınan söz konusu kararlar şöyle:

“Yönetim Kurulu, bu ilk toplantısında, gündemindeki konuları görüşerek, aşağıdaki kararları aldı:

1- EMD Kuruluş başvurusunun yapılmasından sonra, çalışmaların hızlandırılması için gerekli üye kayıt formu, dernek amblemi ile diğer kırtasiye hizmetlerinin tamamlanması,

2- Dernek kuruluş başvurusunun bir etkinlikle duyurulması, aynı şekilde mali kaynak yaratılması amacıyla başlatılacak bağış kampanyasına da bir etkinlikle girilmesi,

3- Üye kabul sırasında, Tüzük hükümlerine tam uyulmakla birlikte, kuralların dışında katı veya çok esnek davranılmaması, her isteyenin de üyeliğe kabul edilmemesi, bu konuda Yönetim Kurulunun inisiyatif belirlemesi,

4- Yasal eksikliklerin giderilmesi durumunda, Dernek aktif faaliyetlerinin Eylül sonu veya Ekim ayı başında başlatılması,

5- Dernek için mali kaynak yaratma ve kamuoyunda süreklilik kazanmasına yardımcı olmak üzere aylık bir dergi yayınlanması, buna ilişkin yayın zamanı, yayın esasları ile yayın kurulu oluşturulması konularının bundan sonraki toplantılarda görüşülerek karara bağlanması, ayrıca, “50 Yıllık Türk Ekonomisi Tarihi” konulu bir çalışmanın fizibilitesi için harekete geçilmesi.”

 

İLK KARAR EKONOM DERGİSİNİN İLK DÜŞÜNCESİYDİ

Bu ilk karar, elinizdeki EKONOM dergisinin ilk düşüncesiydi. Hatta toplantıda, heyecanlar o kadar artmıştı ki, Nursun Erel, kapak konusundaki tartışmayı başlattı: “24 Ocak Kararları ve 12 Eylül ile tam bir değişikliğe uğrayan ve bugünlere gelinen Türkiye ekonomisinde “bir anlamda” karar mercii durumuna gelen IMF’nin başkanı ile mi, yoksa Dünya Bankası Başkanı ile mi söyleşi yapacağımızı konuşalım. Ya da Turgut Özalı kapak yapabiliriz. Ben isterseniz, IMF Başkanına soruları hemen fakslayayım.”

İlk toplantının ardından 6 gün sonra (unutkanlığımızdan olsa gerek, “burada oluşumuz bir sıkıntı yaratıyor mu” diye sorma ihtiyacı bile duymadığımız) Dünya’nın bürosunda yapılan ikinci toplantıda alınan karar ise, o gün duyulan heyecanı bugün belki biraz da paylaşmak adına şu satırlarda görmek mümkün:

“1- Yayın etkinliklerinden “50 Yılda Türk Ekonomi Basını” adı altında bir inceleme hazırlanması, bunun için üniversite son sınıf (basın-yayın yüksek okulları) öğrencilerinden yararlanılması amacıyla girişimde bulunulması,

2- Yayınlanması amaçlanan derginin yayın süresinin aylık olması, yayın ön finansmanı için Ankara’da hazırlıkları yetiştirildiğinde paralı bir seminer düzenlenmesi, Seminerin “Sermaye Piyasasında Yeni Araçların Değerlendirilmesi” veya benzeri bir ihtisas alanında gerçekleştirilmesi,

3- Yapılması gereken işlerin öncelikli sıralaması: Eylül ikinci yarısında Başbakan ile diğer ekonomi yöneticilerini ziyaret, üyelere dağıtılmak üzere amaç ve prensipleri içeren Dernek Kuruluş Bildirgesinin hazırlanması, üye kayıtlarına başlanması,

4- Ekimde; üye kayıtlarına devam edilerek, seminerin gerçekleştirilmesi, seminere sunulacak bildirilerin daha sonra kitap haline getirilmesi, Kasımda kitap hazırlığının tamamlanması ile Aralıkta dergi hazırlıklarına geçilmesi, 2 Ocak 1988 tarihinde derginin ilk sayısının yayımı.4- Derginin Genel Yayın Yönetmenliğine Özden Alpdağ, Yazı İşleri Müdürlüğüne Muzaffer Geçdoğan, Yayın Komitesi Başkanlığı’na Vecdi Seviğ, Başyazı için Taylan Erten, ekonomi kulisi için Ercan Deva, Röportajlar için Nursun Erel ve Ömer Faruk Günel’in görevlendirilmesi, röportajlar ve diğer yazı hizmetleri için Dernek üyelerinden de yararlanılarak kadro kurulması,

5- Yönetim Kurulu dışında, Dergide görev alan kişilere, yaptıkları görevle ilgili telif ödenmesi.” Geçici Yönetim Kurulu, kendini o kadar kaptırdı ki, bu toplantıda aldığı kararlardan bazılarını, bir ay sonraki toplantıda alınan 3 sayılı kararla revize etmek zorunda kaldı. Kuşkusuz, bu “geri adımda” erken seçimin büyük etkisi oldu. Sonucun ne olacağı kestirilemediği gibi, muhtemel bir hükümet değişikliği ile ekonomi bürokrasisinin de yeniden düzenlenebileceği, bunun da semineri olumsuz etkileyebileceği düşünüldü. Yönetim Kurulu, 2 Ekim 1987’deki toplantıda aldığı kararın 4ncü maddesiyle “2 Sayılı Karar ile yapılan çalışma programını, erken seçim nedeniyle Yönetim Kurulu üyelerinin yoğun çalışmaları da dikkate alınarak yeniden gözden geçirilmesine, bu amaçla seminer hazırlıklarının, şartların oluşmasına kadar ertelenmesine” karar verdi.

 

TÜZÜK EKSİK BULUNDU

Aynı Kararla, bir başka sorunun giderilmesi yönünde de adım atıldı. Temmuz ayında Valiliğe verilen Tüzüğün eksik bulunduğu bir yazı ile Derneğe bildirilmişti. Eksik olan bölüm, “mal varlığının Hazineye devri” ve “Şubelerin kuruluş, görev ve yetkileri” hükümlerinin olmamasıydı. Bu eksiklerin giderilmesi için taslak hazırlamakla Genel Sekreter görevlendirildi. Yani Tüzük henüz yürürlüğe girmediği için herhangi bir etkinlik de yapılamayacaktı. Gerçekten de, bir süre, (bazı hazırlıkların dışında) özellikle kamuoyu ve üyelere dönük bir etkinlik ortaya konulamadı, sadece 17 Ekim 1987 tarihinde yapılan toplantıda alınan karar uyarınca, yeniden hazırlanan Tüzük valiliğe verilirken, üye giriş formlarının basımı, Dernek ambleminin hazır hale getirilmesi v.b bir kaç idari iş çözümlenmeye çalışıldı. Ancak Geçici Yönetim Kurulu’nun faaliyetlerini engelleyen en önemli sorun, daha önce okuduğunuz gibi Erken Seçimin kapıya dayanmasıydı. Bu nedenle 9 Aralık 1987 tarihine kadar toplantı yapılamadı.

 

ZAM YAPAN HÜKÜMETİN BASINI SORUMLU TUTMASINA YANIT

9 Aralık 1987 tarihine gelindiğinde, Türkiye erken seçimi geride bırakmış, “Ben seçim öncesi zam yapacak kadar enayi miyim?” Diyen Turgut Özalın başkanlığında ANAP Hükümeti kurulmuş, ilk icraat olarak zamlar da ard arda yağmaya başlamıştı. EMD üyeleri de zamları “biraz erken” kamuoyuna duyurmakla görevliydi ve duyuruyorlardı da. Ama gelin görün ki, “seçim öncesi zam yapacak kadar enayi olmadığını” vurgulayan Özalın başkanlığındaki Hükümet ve İktidar Partisinin Sözcüsü, zamlardan ekonomi basınını sorumlu tutuyordu.

İşte, yaklaşık iki ay aradan sonra söz konusu tarihte toplanan EMD Yönetim Kurulunun gündem maddelerinden biri de, İktidar Partisi Sözcüsünün açıklamasını yanıtlamaktı. O gün alınan kararın 5. maddesiyle hükme bağlanan, konuya ilişkin açıklamayı buraya aktarmakta yarar var.

“5- EMD’yi direkt olarak bağlayıcı nitelikte bulunan son zamlar ile ilgili olarak, metniaşağıda yazılı basın açıklamasının yarın yapılmasına karar verildi.

BASIN BÜLTENİ / 10.12.1987

 

Uyguladıkları politikalarla yeni zamlara sebebiyet verenler, her yeni zamdan sonra, yanlış politikalarını değiştireceklerine bir suçlu aramayı alışkanlık haline getirmişlerdir. Bu defa da, Hükümetin ve İktidar Partisi sözcüsünün, zamlardan sorumlu olarak basını göstermesi, bizleri şaşırtmıştır.

Ekonomi Muhabirleri Derneği olarak, Hükümeti her zammın ardından, yeni suçlu aramak yerine, sürekli zam doğuran politikalarını bir defa daha gözden geçirerek düzeltmeye davet ediyoruz. Ekonomi basını, zam haberleri yazarak suç iylemek şöyle dursun, kamu görevini yaparak, sadece vatandaşı, bu yanlış politikalar karşısında aydınlatma işlevini yerine getirmiştir.

Şurası da bilinmelidir ki, zam haberlerini yazmak zorunda kalan gazeteciler de, 7 yıldan beri uygulanan zamlardan doğrudan etkilenmektedirler.

Ekonomi Muhabirleri derneğiyönetim Kurulu”

 

EMD’NİN İLK GENEL KURULUNA HAZIRLIK

9 Aralık günü, daha doğrusu akşamı yapılan toplantıda, bugünlere örnek sayılabilecek bir başka karar daha alındı: “Emaneti, asillere bırakmak”. Başka bir ifadeyle Genel Kurula gidilmesi ilk kez, karar defterine geçen şekliyle bu toplantıda şöyle dillendirildi:

“2- Genel Kurulun yapılabilmesi için gerekli olan Tüzüğün yayımına ilişin ön hazırlıkların tamamlanması, halen İçişleri Bakanlığı’nda incelenmekte olan Dernek Tüzüğünün akıbeti hakkında girişimlerde bulunmak üzere Genel Sekreterin görevlendirilmesi, ….

4- Genel Kurul tarihinin, Tüzüğün gazetede yayımı tarihinden itibaren mi, yoksa Derneğin tüzel kişilik kazandığı tarihten itibaren 6 ay içinde mi yapılacağı konusunun araştırılması için Genel Sekreterin Ankara Valiliği ile temas kurması.”

Bu kararı yazmadan önce, Geçici Yönetim Kurulu Başkanı Özden Alpdağ, Başkan Yardımcısı Vecdi Seviğ, Sayman Taylan Erten ve Ömer Faruk Günelin (Ercan Deva’nın muhalefetine (!) rağmen) konuşmalarında, “demokrasiye inanan insanlar olarak, biran önce seçime gidilerek Derneği gerçek sahiplerine bırakmanın erdemliğini ve demokratik zorunluluğunu” ortaya koyuşları, EMD’nin bugüne gelinen demokratik yapısının ne kadar haklı bir zemine dayalı olduğunun da o tarihteki göstergesi oldu. (22 Ocak 1988de yapılan toplantıda, çoğunluksuz Genel Kurul’un 17 Nisan 1988 tarihinde yapılmasına karar verildi ve toplantı yerinin bulunması için görevlendirilen Özden Alpdağ, Odalar Birliğinin toplantı salonunu “ayarladı”.

Yine bu toplantıda karara bağlanan bir başka önemli konu da, EMD’nin Türk Ekonomi Kurumu ile ortaklaşa düzenleyeceği paneldi. Vecdi Seviğ’in organize ettiği bu panel ileriki tarihlerde gerçekleşerek, EMD tarihindeki ilkler arasına girdi.

 

İLK ÜYELERİMİZ

1988’e girilmişti artık. Yılbaşını izleyen yeni haftanın başında 7 Ocak 1988’teki yılın ilk Yönetim Kurulu toplantısında, o güne kadar yapılan başvurular, “çok ciddi” bir değerlendirmeden sonra kabul edildi. Bugün EMD üyeliği devam eden, ekonomide önemli yerlere gelen arkadaşlar arasında ilk akla gelen, artık aramızda olmayan Zafer Alatay, Mehmet Öngeoğlu, Alattin Aktaş, Nesrin Hocaoğlu, Maruf Buzcugil, Nevzat Ozan, Nursel Gürdilek, Aytül Gürtaş, İsmet Hazardağlı, Nazan Alpdağ, Çetin Çetiner, Ünver Çekemoğlu, Türkan Buğdaycı, Erdal Sağlam, Mehmet Daşer, İdris Adil, Vahap Munyar, Celal Pir, Erkan Çelebi, Derneğin Ankarada kurulmasına ilk başlarda karşı çıkan, ancak daha sonraki dönemlerde Dernek faaliyetlerine önemli katkı sağlayan Necati Doğru ile Orhan Tekeoğlu, Talip Aktaş, Macit Sefiloğlu ve Barış Kudar bir çırpıda sayabileceğimiz isimler arasında yer alır.

 

EMD’YE DESTEK VE KATKI YAPANLAR

Burada sırası gelmişken, hemen hepimizin katılacağına inandığımız bir nokta da şu: Dernek fikrinin ortaya çıkmasından kuruluş yıllarına ve hatta bugüne kadar her fırsatta destek ve katkılarıyla aramızda ve yanımızda bulunanlardan bir çırpıda sayabileceklerimiz arasında, artık aramızda bulunmayan Vural Arıkan, Adnan Kahveci ve Altan Tufan akla geliyor. Yanı sıra Ertuğrul Kumcuoğlu, Yıldırım Aktürk, Rüşdü Saracoğlu, Yavuz Canevi, Zekeriya Yıldırım, Hami Kartay, Mehmet Yazar, Zekeriya Temizel, Ahmet Özgüneş, Mehmet Savran, Ekrem Pakdemirli, Namık Kemal Kılıç, İbrahim Çakır, Fahrettin Kunak, Yaman Törüner, Biltekin Özdemir, Aykon Doğan, Ahmet ertuğrul, Burhan Karaçam, Sami Erdem, İsmet Alver, Sakıp Sabancı, Ali Coşkun, Ersin Faralyalı, Cem Boyner, Şükrü Tekbaş, Alaattin Ceceli, Ahmet Çavuşoğlu ve Güngör Yener, bunlardan sadece bir kaçı. İsimleri bu sütunlara sağmayacak kadar çok olan bu ve diğerlerine EMD’nin teşekkür ve minnet duygularını bu vesileyle aktarmak gerekiyor.

 

ARŞİVDEKİ BELGELER VE HATIRLADIKLARIMIZ

Hatırlayacaksınız, ekonomun bundan önceki 4. sayısında “Tarihçe”nin sonunu, EMD’nin ilk Genel Kurulu’nun 17 Nisan 1988’de yapılmasına karar verildiğini belirterek noktalamıştık.

EMD tarihinin bu bölümünde, dilerseniz yine o tarihlere dönüp, Derneğin arşivindeki belgeleri bizim hatırladıklarımızla buluşturarak bugünlere doğru yolculuğumuza devam edelim.

EMD’nin Geçici Yönetim Kurulu, demokrasinin bir gereği olarak, Genel Kurula giderek Derneği esas sahiplerine teslim etme kararı aldı, Odalar Birliğinin toplantı salonu “ayarlandı”. Genel Kurula sunulacak faaliyet raporu ve bütçe taslağının Vecdi Seviğ ve Muzaffer Geçdoğan tarafından hazırlanmasına karar verilmesiyle de “Sandığa adım adım yaklaşılmaya başlandı”. Doğal olarak, Genel Kurula “tam kadro” gitmek amacıyla, üyelik başvuruları süratle sonuçlandırıldı.

1987de genel seçimler yapılmış, iş başındaki Özal Hükümeti, ilk harcını 1985’de koyduğu projeyi, başka bir ifadeyle “Türkiye’ye Serbest Piyasa Ekonomisini yerleştirme Projesi” ile ilgili kararları 1988’de de almaya devam ediyor. Diğer taraftan da kamuoyunda “Bu uygulamalar toplumda sosyal yaralar açar, 5-10 yıl sonra toplumda geri dönülmez çöküntüler yaşanır. Yapmayın, etmeyin” şeklindeki eleştirilere sert tepkiler veriyor. Hele hele Başbakan Özal, “hayali ihracat” haberlerine hiç mi hiç dayanamıyor, düzenlediği basın toplantıları, katıldığı başka sosyal etkinliklerde yaptığı konuşmalarda zamanının hemen hemen tümünü bu haberler ve köşe yazılarına yönelik tepkisini dile getirmekle harcıyor.

O günleri hatırlayanlar bilirler. Turgut Özal, hayali ihracat başta olmak üzere yolsuzluk ve usulsüzlük haberlerini yaratanların solcu gazeteler ve gazeteciler olduğunu, basın tarihine geçen “Sol amigolar” ifadesiyle tanımlıyor. Tıpkı Refahyol Hükümetinin Başbakanı ve yardımcısının, Özal dönemine “rahmet okutacak” ölçülere varan yolsuzluk ve benzeri haberleri veren gazete ve televizyonları “Bir kısım medya”, “Tekelci basın”, “Kartelci basın”, “Kartelci basın mafyası” olarak tanımlamaları gibi. İşte o tarihlerde gazetelere manşet olan hayali ihracat haberlerinin satır aralarında, yine Özal Hükümeti’nin Türk ekonomisine “kazandırdığı” ilklerden olan “dış ticaret sermaye şirketleri”nden bazılarının, hatta zaman zaman çoğunun (o dönemde yeni oluşturuldukları için sayıları pek fazla değildi) ismi de geçiyor. Dış ticaret mevzuatına konulan bir hükümle kurulan dış ticaret sermaye şirketleri, kısa süre sonra dernekleştiler. 1988’in Nisan ayında “Türkiye Dış Ticaret Derneği-Türktrade”nin başında da birçoğumuzun tanıdığı Mustafa Süzer bulunuyor. Duyduk ki, Süzer ve arkadaşları (büyük olasılıkla Turgut Bey’den ön izin alarak) “dış ticaret sermaye şirketlerinin özel korumaya alınması” amacıyla bir kararname taslağı hazırlamışlar. “Aman canım, ne varmış bunda, o dönemde kimler ne yapmadı ki” diyebilirsiniz. Şimdi sıkı durun! Bu şirketlerin korumaya alınması, esasta basına karşı koruma. Yani, korumadan amaçlanan “Basın bunlar hakkında herhangi bir olumsuz haber yazamasın”. Kararname taslağının dayanağı ise çok daha ilginç: Hani Bankalar Kanununun 84. maddesinde der ki:

“Madde 84 – 1. Bir bankanın itibarını kırabilecek ya da şöhretine ya da servetine zarar verebilecek bir hususa kasten sebep olan ya da bu yolda asılsız haberler, yayınlar için üç aydan iki yıla kadar hapis, 100 bin liradan 1 milyon liraya kadar ağır para cezası hükmolunur.

  1. Bu fiilin Basın Kanunu’nda yazılı ya da radyo, televizyon, video gibi yayın araçlarından biri ile işlenmesi ya da nakledilmesi halinde altı aydan 3 yıla kadar hapis ve 2 milyon liraya kadar ağır para cezası hükmolunur.”

Bu “ünlü” maddeyi destekleyen 87. madde ise, bir anlamda “Demoklesin Kılıcı” görevini yüklediği bakanlığa, “siyasi anlayışı” doğrultusunda hareket imkanı vermesi açısından da önemli. Şöyle diyor 87. madde:

“Madde 87- 1. Bu bölümdeki cezalara ilişkin suçlardan dolayı kovuşturma yapılması Bakanlık (Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu bakanlık) tarafından Cumhuriyet Savcılığına yazılı olarak başvuruda bulunulmasına bağlıdır. Bu başvuru ile Bakanlık aynı zamanda müdahil sıfatını kazanır.2. Cumhuriyet savcıları, kovuşturmaya yer olmadığına karar verirlerse, Bakanlık, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa göre kendisine tebliğ edilecek bu kararlara karşı itiraza yetkilidir. 3. 83 ve 84üncü maddede yazılı suçlardan dolayı ilgili bankaların dava açma hakkı saklıdır.”İşte bu maddeleri alıp kararnameye aynen tape edivermişler. Bunun anlamı şu: Bu taslak aynen kabul edilir ve yürürlüğe girerse, Siyasal iktidarlardan sonra Türkiye tarihinde ilk kez bir özel sektör kuruluşu da basına sansür uygulayabilecek!

 

VE EMD AĞIRLIĞINI KOYUYOR

Bu ve benzeri haberleri kimler yazıyor? Ekonomi muhabirleri. Yani bizler. EMD Yönetim Kurulu, geçici de olsa, kongre arifesi de olsa buna tepki göstermeliydi. Gösterdi de. Hem de en ağır şekilde. Yönetim Kurulu tarafından, bu konuda gerekli açıklamanın yapılması için “özel olarak” görevlendirilen Başkan Özden Alpdağ’ın yazılı tepkisini alan Mustafa Süzer, (hazırladıkları taslağı yeniden incelemiş olacak ki) EMD Başkanlığına resmi bir yanıt vermek zorunda kaldı. Süzer yazısında özetle, “Böyle bir yasal dayanağa ihtiyaç duyulmuş olmasına rağmen, EMD’nin de tepkisini dikkate alarak, bu hazırlıktan vazgeçtiklerini” bildiriyor. Ve… EMD Geçici Yönetim Kurulu’nun 1 Nisan 1988 tarihinde aldığı 10 sayılı kararın 3. maddesiyle, Mustafa Süzer’in ikinci kez (ancak bu defa biraz daha nazik) dikkati çekiliyor:

“3- Türktrade Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Süzerin gönderdiği yazı  değerlendirilerek aşağıdaki mektubun yazılmasına karar verildi.

 

Mustafa Süzer, Türk Dış Ticaret Derneği Yönetim Kurulu Başkanı,

İlgi yazınıza teşekkür ederiz

Yazınız ekindeki taslağı daha önce ayrıntılarıyla inceleyen Derneğimizin basınla ilgili maddelere gösterdiği tepkinin tarafınızdan da anlaşılmış olması sevinç vericidir.Dış ticaret sermaye şirketlerinin Bankalar Kununu’ndan aktarılan bir maddeyle özel korumaya alınması girişimlerinin, eleştirilerimiz de dikkate alınarak durdurulmasını memnuniyetle karşılıyoruz. Bu vesile ile, ilgi yazınızın başlangıcında kaydedilen ünvanımızın Ekonomi Yazarları Derneği değil, Ekonomi Muhabirleri Derneği – EMD olduğunu hatırlatır, saygılarımızı sunarız.”

 

EMD’NİN SEÇİMLE GELEN İLK YÖNETİMİ VE…

17 Nisan 1988. Eksiğiyle fazlasıyla Derneği bu tarihe kadar taşımış olmanın verdiği mutluluk içinde, görevi devretme zamanı geldi. Genel Kuruldan önceki günün akşamında, Geçici Yönetim Kurulu, karar almaksızın son yaptığı (alkollü) toplantıda, aday olunup olunmayacağını, nasıl bir yönetimin olması gerektiğini (Özden Alpdağ’ın “Bu Derneği uzun yıllar ileriye götürecek bir yönetim seçmeliyiz arkadaşlar” sözleri üzerine Ercan Deva’nın “Aday mısın Abi?” sorusuna “Ulan oğlum… Bana bak… Şimdi yersin tokadı” sözlerini bugün bile hatırlıyoruz) konuşuyor. Benimsenen genel görüşün özü şu: “Şayet, arkadaşlardan genel bir talep gelirse, olabilir.”

Ertesi sabah, Yönetim Kurulu, Vecdi Seviğ dışında (seçilecek yönetimi devirmenin yollarını dışarıda aramak amacıyla(!) Yurt dışına gittiği için katılamadı) tam kadro TOBB’un toplantı salonundayız. Hem Genel Kurul, hem de çiçeği burnunda bir Derneğin ilk genel kurulunda ve ilk kez hesap vermenin yarattığı gerginlik hepimizin yüzünden okunuyor. Özden Alpdağ “Muzo, herşey tamam mı? Bir eksik yok inşallah” sözleriyle Genel Sekreterden “durum vaziyet hakkında tekmil alırken”, Genel Kurulun başlama saati gelmiş olmasına rağmen etrafta kimselerin görünmemesi, bu gerginliği biraz daha artırıyor ve Taylan Erten “Herkese haber verildi mi?” Sorusuyla, adeta kimsenin gelmeyeceği endişesini de yansıtıyor. Hükümet Komiseri bizi yatıştırmaya çalışıyor: “Yarım saat daha bekleyelim. Hafta sonu olduğu için insanlar ağırdan alır.” Ve yavaş da olsa, üyelerin gelmeye başlaması, bu gergin havayı dağıttı. Tabii, saat 10.00’da başlaması gereken Genel Kurul 11.00’de ancak toplanabildi. Hatırlanmasında yarar olan bir husus da; Hazirun Cetvelinde adı geçen üyelerden yönetim, denetim ve onur kuruluna seçileceklerin iki katının bir fazlası kadar arkadaşın gelmesi gerektiği. Zira, Genel Kurul tarihinden bir süre önce yapılan bir yasa değişikliği ile, derneklerde vekaleten oy kullanma uygulaması kaldırıldı. Bir önceki akşam hazırlık yapmamız gerekirken (Kongre acemiliği nedeniyle) unuttuğumuz (bazı önergelerin hazırlanması dahil) çok sayıda işi, Genel Kurul başladığı saatlerde “çala kalem” hazırlamak zorunda kalmamızın sıkıntısını da yaşadık. Geçici Başkan olarak Özden Alpdağ’ın “tarihi” konuşmasından sonra verilen bir önergeyle seçilen Divan yerini aldı ve gündem maddeleri, teker teker (TBMM Genel Kurulunda bugünlerde yaşadığımız örneklere benzer şekilde) geçti. Sıra seçim maddesine geldi ama, ortalıkta ne bir liste var, ne de bir hazırlık. Hemen herkesin sorduğu “ne yapıyoruz, kimi seçeceğiz? Liste var mı?” Gibi sorulara yanıt bulmak amacıyla Divan Başkanı İstiklal Yaradılış 10 dakika ara verilmesine ilişkin talebi oyladı ve kabul edildi. Toplantı salonunun girişindeki “tarihi kulis çalışmaları” sonunda genel kabul gören liste hazırlandı: Özden Alpdağ başkanlığında oluşturulan liste Genel Kurulun oyuna sunularak kabul edildi. Böylece emdnin seçimle işbaşına gelen ilk Yönetim Kurulu belirlenmiş oldu.

 

EMD’NİN SEÇİLMİŞ İLK YÖNETİM KURULU

EMD’nin seçilmiş ilk yönetim kurulu şöyle:

“Özden Alpdağ, Taylan Erten, Muzaffer Geçdoğan, Zülfikar Doğan, Bilal Çetin, Mehmet Sarıtürkan Buğdaycı.”

Sonuçların açıklanmasından sonra, aynı gün, EMD tarihinde bir geleneğin de başlangıcı olan Divan Başkanı İstiklal Yaradılış başkanlığında toplanan Yönetim Kurulu üyeleri arasında yapılan görev bölümü sonucu Özden Alpdağ Genel Başkanlığa (gizli oylamada eksik çıkan bir oyun kendisine ait olduğunu hep söyler (!), Taylan Erten Genel Başkan Yardımcılığına, Zülfikar Doğan Genel Sekreterliğe, Bilal Çetin de Saymanlığa getirildi. Yönetim Kurulu, “seçilmişliğin de verdiği bir rahatlıkla” işe koyuldu. O gün itibariyle EMD’nin üç temel sorunu vardı: Tüm kayıtlar ve evrakların çantada dolaştığı “gezginci” durumdan kurtulup yerleşik düzene geçebilmek için bir yer bulunması, giderek artan ve artacak olan üyeler arasında iletişim sağlamak ve biraz da kamuya açık olmak üzere bir dergi çıkarılması ve para. Bu üç sorunun giderilmesi amacıyla gerekli çalışmaların başlatılması Yönetim Kurulu’nun ilk kararlarından biri oldu. Hatta, alınan kararda, çıkarılacak derginin periyodu bile belirlendi: “İki ayda bir yayınlanacak.”Üye kabul işlemleri sürüyor, bir taraftan da EMD’ye yer bulmak için tüm Yönetim Kurulu, “ilkelerden taviz vermeksizin” çaba sarf ediyordu. Aradan yaklaşık 1.5 ay geçerken gelinen nokta, “bir arpa boyundan” biraz daha iyi noktada olunduğuydu. Söz konusu arayış ve çabaların sürdüğü günlerin birinde Yönetim Kurulu Üyesi Türkan Buğdaycı “gördüğü lüzum üzerine” istifa etti. “Devlette devamlılık” ilkesinden hareketle hemen yedeklerin ilk sırasındaki Mehmet Kahraman’a çağrı yapıldı, ardından alınan 10 Haziran 1988 tarihli kararla da Mehmet Kahraman “resmen” yönetim kurulu üyesi oldu.

 

İKİ ÖNEMLİ OLAY

1988’in Haziran ayı, gerek EMD gündemine giren “ilk” şikayet, gerekse ülke gündemini değiştiren olay nedeniyle Dernek çalışmalarına yeni bir boyut getirdi. Sırasıyla gidilirse, EMD gündemine eklenen konu, üyeler Aytül Gürtaş ve Çetin Çetiner’in “TOBB Basın Müşaviri Tahir Zengingönül hakkındaki ortak şikayetleri, diğeri ise, “safahatı” 1996’ya kadar uzanacak olan Başbakan Turgut Özal’a ANAP Büyük Kongresi sırasında yapılan suikast girişimi.”Önce can, sonra canan” deyişinden yola çıkarak, üyelerin şikayeti konusuna değinmekte yarar var. Gürtaş ve Çetiner, EMD Başkanlığına ulaştırdıkları şikayet dilekçelerinde özetle “TOBB Basın Müşavirinin, üyelerimiz olan gazetecilere görevleri sırasında aşağılayıcı ve onur kırıcı tutumlar takındığı, kendisinin Dernek Yönetimi tarafından uyarılmasını” istediler. Yönetim Kurulu, başvuruyu değerlendirdi ve şikayete konu olan durumun ayrıntılarını da almak üzere iki üyeyi dinleme kararı aldı. Bir sonraki toplantıda da “gereği yerine getirildi” ve Gürtaş ile Çetiner Yönetim Kurulu’na bilgi verdiler. Bu bilgilerin alınmasından sonra Yönetim Kurulu’nun 19 Haziran 1988 tarihindeki kararına şu satırlar yazıldı:

“Dernek üyesi Aytül Gürtaş ve Çetin Çetiner’in 7 Haziran 1988 tarihli dilekçelerinde TOBB Basın Müşaviri Tahir Zengingönül ile ilgili olarak dile getirdikleri hususlar, adı geçen üyelerin çağrılması ile kendilerinden dinlenmiştir.Daha sonra Yönetim Kurulu olayı tekrar görüşmüş ve Tahir Zengingönül ile Yönetim Kurulu üyelerinin katılacağı bir toplantıda bu hususların ve şikayetlerin kendisine iletilerek, Dernek üyelerine görevleri sırasında aşağılayıcı, onur kırıcı tutum ve tavır takınmaması gerektiği hususunun bildirilmesi, bu şifahi görüşme sonucunun dilekçe sahibi üyelere ayrıca bildirilmesine karar verilmiştir.”

Daha sonraki bir tarihte kararın gereği “bu arkadaşların, özellikle de Aytül Gürtaş’ın isteklerini tam olarak karşılamasa da” yerine getirildi.

Veee… Özala suikast girişimi. 1988 Haziranının sıcak bir tatil günü. Ankara Atatürk Spor Salonu hınca hınç dolu. ANAP’ın Olağan Büyük Kongresi başlamış, Genel Başkan ve dönemin Başbakanı Turgut Özal, kürsüde hararetli bir konuşma yapıyor. ANAP kurmayları ve salonu dolduran delegeler arasında “gözle görülen, kulakla duyulan muhalif sesler ve davranışlar” dikkati çekiyor. Flaşların her an patladığı, kameraların hızlı hareket ettiği ve Özal’ın konuşmasında kullandığı ses tonuyla zaman zaman uğultuyu bastırmaya çalıştığı bir anda, tek bir el silah sesi, tıklım tıklım dolu olan salonun “çil yavrusu gibi” dağılmasına yol açıyor. Panik başlamışken Özal’ın yakın korumaları ve diğer emniyet görevlilerinin silahlarını çekip gelişigüzel ve sürekli olarak ateş etmeye başlamaları paniği inanılmaz boyutlara vardırıyor, herkes yerlerde. Özal da konuşma yaptığı kürsünün arkasında “tam siper”. Silah seslerinin bir an için kesildiği bir sırada salonda gerilla hareketleriyle yuvarlanarak kaçmaya çalışan bir kişi görülüyor. Derhal yakalanıp “kargatulumba” salondan çıkarılan bu kişi, daha sonraki yıllarda da adı sık gündeme gelecek olan Kartal Demirağ. Bugün bile geçmişi hala tam olarak bilinemeyen Demirağ, Afyon’un Dazkırı ilçesinden yoksul bir çiftçinin oğlu. Ancak özelliklerinden biri Ülkü Ocakları ile her zaman için ilişki izinde olması, bir diğer özelliği ise Türk eğitimine kısa bir süre de olsa hizmet ederek çocuklarımıza kendi kafasındaki çarpık “milliyetçilik duygularını” aşılamaya fırsat bulmuş olması. Kartal Demirağ, Turgut Özal’ın hala bilinemeyen, en azından bizlerin bilmediği bir nedenle “kendisini affeder bir tutum içine girmesi” üzerine kısa sayılacak bir süre hapiste kaldıktan sonra kısıtlı da olsa özgürlüğüne kavuştu. İşin ilginç yanı, mahkemelerde “Mehmet Ali Ağca ile yakın arkadaş olduğunu” söyleyen Demirağ’ın, çok daha sonraları bu kez de Susurluk Çetesi’nin kilit adamı ve baş aktörü Abdullah Çatlı ile “dava arkadaşı” olduğunu öne sürmesiydi. Neyse… Lafı fazla uzatmadan EMD Yönetim Kurulu’nun, Özal’a suikast girişimine yaklaşımına dönelim. Yönetim Kurulu’nun o günlerdeki bir toplantısında, olay, (sanırsınız ki Bakanlar Kurulu’nda gündeme getirilmişçesine) masaya yatırıldı ve karar defterine “Başbakan Turgut Özal’ın uğradığı suikast girişiminin kınanması ve ayrıca kendisine bir geçmiş olsun telgrafı çekilmesi kararlaştırılmıştır” cümlesiyle girdi.

 

MAHALLİ SEÇİMLER İÇİN REFERANDUM

EMD Yönetim Kurulu, bir taraftan kendi sorunlarına çare ararken, bir taraftan da Başbakan Özal’ın isteği doğrultusunda “Mahalli seçimlerin genel seçimlerle birlikte yapılması için 82 Anayasasının 127inci maddesinin üçüncü fıkrasının değiştirilip değiştirilmeyeceğinin halka sorulması” amacını taşıyan referandum tartışmalarının gündeme gelmesiyle, toplantılarına bir süre “ara vermek durumunda” kaldı. Bu durum, o günlerde “zar zor toplanabilen” Yönetim Kurulu’nun aldığı 21 Ağustos 1988 tarihli kararına şu satırlarla girdi:

“Referandum çalışmaları nedeniyle Dernek Yönetim Kurulu üyelerinin siyasi parti liderleriyle gezilere çıkacakları için, Yönetim Kurulu toplantılarına 1 Ekim 1988 tarihine kadar ara verilmesi kararlaştırıldı.”

Hatırlayacaksınız, 1980 sonrası Türkiye’de yerel seçimlerle ilgili olanın dışında iki kez daha referanduma gidilmişti. İlki herkesçe bilinen 82 Anayasası için yapılan referandum, diğeri de tarihe “siyasi ayıp” olarak geçen 12 Eylül öncesi politikacılar için konulmuş olan siyaset yasağının kaldırılması amacıyla yapılan halk oylaması. O günlerdeki dünya futbolunun en büyük ismi Hollanda’nın yine dünyaca tanınmış portakal renkli formasının bir benzerini giyen Güneş Taner, bu formanın göğsüne yazdırdığı “No… No… No…., May be yes. (Hayır hayır, belki evet) amblemiyle miting alanlarında, biraz da Özal’ın görüşünü yansıtarak boy gösteriyordu. Güneş Taner, bu “özverili davranışının da etkisiyle (!)” Bundan sonraki Özal ve Yılmaz kabinelerinde de görev alacak, son olarak 1997deki ANAP-DSP-DTP’nin kurduğu ve CHP’nin dışarıdan desteklediği “Çözüm Hükümeti”nde de “ekrana çıkıp konuşmak için 5 bin dolar alacağını açıklayarak” bu alanda tarihsel ilke imzasını atarken ekonominin de sorumluluğunu üstlenecekti.

 

OLAĞANÜSTÜ GENEL KURULA GİTMENİN YOLU GÖZÜKTÜ

1988’in Ekim ayına gelindiğinde, EMD’nin önündeki sorunlar ciddi boyutlara ulaşmış, Yönetim Kurulu bütün iyi niyetine rağmen Derneğe etkinlik kazandırma konusunda yeterince başarı sağlayamamış, hedeflenmesine rağmen Dernek bir merkez ofise sahip kılınamamış, parasal imkansızlıklar aşılamamış, Yönetim Kurulu üyeleri arasında olduğu gibi Dernek üyeleriyle de iletişim sağlanamayınca, Yönetim Kurulu emdnin ilk Olağanüstü Genel Kurul kararını 7 Haziran 1989da aldı. Karara göre çoğunluksuz Genel Kurul 1 Temmuz 1989da ASO Meclis Salonunda yapılacak… EMD’nin ilk Olağanüstü Genel Kurulu bu tarihte yapıldı. Ancak, genel kuruldan önce de, bütün bu sorunlara rağmen, dar zaman aralığında Merkez Bankası uzmanlarının EMD üyelerine yönelik verdikleri eğitim seminerleri ile “Sanayinin finansman sorunu ve bankacılık” konulu panel gerçekleştirilebildi, İstanbul Şubesinin kurulması için başlatılan çalışma ve girişimlerde önemli ölçüde yol alındı.

EMD 1. Olağanüstü Genel Kurulu sonunda Yönetim Kuruluna seçilen “yeni ekip” şu isimlerden oluştu:

Taylan Erten (Başkan)Vecdi Seviğ (Başkan Yardımcısı)M. Kemal Öke (Genel Sekreter)Ali Bilge (Genel Sayman)Muzaffer Geçtoğan (Üye)Mehmet Öngeoğlu (Üye)Esin Sungur (Üye)

Yeni yönetim, eski yönetimlerin ilk günlerinde olduğu gibi işe hızlı başlayarak Genel Kurulun yapılmasının hemen ardından görev dağılımını yaparak, ilk toplantısını da gerçekleştirdi. Yeni Yönetimin stratejisi “Derneğin örgütlenme faaliyetlerine ağırlık verilmesi, İstanbul ve İzmir’de şube kurulması, üyelerle iletişimin artırılması, Dernek için bir merkez ofis bulunması, biriken aidatların hemen tahsil edilmesi ve gelir artırıcı diğer faaliyetlere ciddiyetle yönelinmesi, Basın Yayın Genel Müdürlüğüne EMD’nin tanıtımı amacıyla başvurulması, Uluslararası Gazeteciler Federasyonuna başvurarak, Batıda emdnin muadili bir örgütlenme olup olmadığının öğrenilmesinden sonra, varsa bu kuruluşla işbirliğine gidilmesi, Ekonomi Haber Ödülü uygulamasına zaman içinde geçilerek genç üyelerin meslekte teşvik edilmesi, düzenlenecek panel ve sempozyumlarla Türkiye ekonomisini o arada da ekonomi basınının sorunlarının tartışılması, her yılın sonunda bir Ekonomik Rapor çıkarılarak ücretsiz dağıtılması” başlıkları altında toplanarak Çalışma Programı oluşturuldu. Yönetimin bu çerçevede aldığı karar ilk karar deftere şu satırlarla geçti:

“Yönetim Kurulu, Olağanüstü Genel Kurulun aldığı tavsiye kararı çerçevesinde, İstanbul’da şube kurulmasına, bu konuda Müteşebbis Heyet olarakidris Adil, Erkan Çelebi, Sezai Babakuş ve Abdurrahman Yıldırım’ın görevlendirilmesine, İzmir ilinde Derneği temsilen örgütlenme çalışmalarını yürütmek üzere Macit Sefiloğlu’nun yetkili kılınmasına ve yetki belgesinin gönderilmesine karar vermiştir.”

 

İSTANBUL ŞUBESİNİN KURULUŞ MACERASI

Karar, hiç zaman kaybetmeden Genel Sekreter M. Kemal Öke (o şimdi Dr.) Tarafından “talimat” haline getirilip İdris Adil’e gönderildi. İstanbul Şubesinin kuruluş macerasını gelin birlikte İdris Adil’den dinleyelim:”Ekonomi muhabirliği tarihçisi” üstatların, “EMD’nin 10 yıllık tarihi”nin birinci babında yer alan “İnsanların olduğu kadar kurumların yaşamlarında da ilkler önemlidir” ifadesinin gösterdiği yoldan ilerlediğimiz zaman, “ilk” şubenin İstanbul’da kurulduğuna kadar gidebiliriz. Üstelik bu “ilki” gerçekleştirebilmek için belki de Derneğin merkezini kurmaktan daha çok engelin aşılması gerekti. Ankara’da ekonomi muhabirlerini “örgütlü toplumun” önemli unsurlarından biri haline getirecek girişimlerin yapıldığı sıralarda, İstanbul’da da benzer çalışmalar yürütülüyordu. Ancak, sayısız toplantı ve bir dizi görüş ortaya atılmasına karşın örgütlenme konusunda bir türlü somut adım atılamadı. Ankaralı meslektaşlar tarafından EMD’nin kurulmasının ardından İstanbul’daki bu arayışlar büyük ölçüde önemini yitirdi. Yerini gazeteciler cemiyetlerinde olduğu gibi “Biz de kendi derneğimizi kuralım” görüşünü savunanlarla “Ankara’da kurulan derneğe güç verelim” diyenlerin uzun soluklu tartışmalarına bıraktı. Bu durum, EMD’nin İstanbul’da kurulacak ilk şubesinin önündeki ilk önemli engeldi. Genç meslektaşlarımızın “hararetli” tartışmalarının “sonsuza dek” sürmesi, eski kuşak meslektaşların Ankarada kurulan EMD’ye üye olmak yönünde görüş belirtmesiyle önlenmiş oldu. EMD’nin ilk üyeleri arasında bulunan İdris Adilin İstanbul’a taşınmasını “fırsat bilen” EMD Yönetimi, basının merkezi olan bu kentte örgütlenme çalışmasını resmen başlattı. Artık İstanbul’da çalışan “kayıtlı” üyesi vardı nasılsa… 1989’un sıcak bir yaz günü gelen “örgütlenme sürecini başlatma talimatı”nın gereklerini yerine getirmek pek de kolay olmadı. Dernekler Yasası’na göre, derneği kurmak için 7 kişinin bir araya gelmesi gerekirken, EMD Tüzüğü, şube kurabilmek için o bölgede kayıtlı en az 20 üyenin bulunmasını hükme bağlamıştı. İstanbul Şubesi’nin oluşturulmasının önündeki ikinci engel, “mevzuat hazretleri”ydi. İstanbul’un yolunu sokağını bile henüz öğrenememiş bir üyeden burada 20 yeni üye kaydetmesi isteniyordu. Üstelik, İstanbul’daki ekonomi muhabirleri EMD’ye üyelik konusunda henüz net bir tutum içine girmemişlerdi de. İdris Adil, Anadolu Ajansının Ekonomi Haberleri Servisinin eski Şefi idi ve doğal olarak bu serviste çalışan ekonomi muhabirleri vardı. Örgütlenme sorumlumuz işe A.A’nın ekonomi servisinden başladı ve tüm “demokratik” yolları deneyerek işe koyuldu. “Dernekçiliğin” ulviliğini “zaten” kavramış olan o dönem A.A’nın Ekonomi Şefi Talip Aktaş, muhabirler Şenol Aydoğan, Orhan Tekeoğlu (o şimdi Şube Başkanı) ve Yüksel Uysal ve eski A.A. çalışanlarından Abdurrahman Yıldırım “fazla direnmeden” EMD’nin İstanbul’daki “ilk” üyeleri oldular. İdris Adil, kimilerine “dernekçilik”, kimilerine Ankara’da kurulan EMD’nin yapısı, kimilerine de “örgütlenme”nin önemi konusunda verdiği “brifinglerden” ve “ikna turlarından” uzun süre sonuç alamayınca, daha önce A.A’da denediği ve yüzde100) başarı sağladığı “demokratik” yolları denemeye karar verdi. İlk hedef Milliyet Gazetesi, kapısını çaldığı ilk “şef” de Necati Doğru idi. Necati Doğru, dört önemli faktör dolayısıyla gerçekten “Doğru” bir hedefti. Birincisi, A.A’ya en yakın basın kuruluşu olan (o dönem Cağaloğlu Nuriosmaniye Caddesinde bulunan) Milliyet Gazetesi’nde çalışıyordu. İkincisi örgütlenme Sorumlusu İdris Adil’in hemşehrisiydi. Üçüncüsü, EMD’nin kurucuları arasında yer alan Vecdi Seviğ, Taylan Erten ve Özden Alpdağ gibi isimlere “sıcak” bakıyordu. Dördüncüsü ise, İstanbul’da ekonomi basını üzerinde ciddi bir ağırlığı vardı. Necati Doğru üç yandan kuşatılınca, “Ne yapmam gerektiğini söyle” diyerek EMD üyeliğine adım attı. Ancak Necati Doğru’dan istediğimiz bu kadarla sınırlı değildi. Nitekim üyelik formlarını alıp, serviste çalışanlara seslendi; “Bu formlardan birer tane de siz alıp doldurun”. Böylece ikinci “şef harekatı” Erkan Çelebi, Vahap Munyar, Celal Pir, İlkin Aydın, Didar Arslan, Emin Karaca ve Perihan Çakıroğlunu da derneğe kazandırdı. Daha sonra, Türkiye Gazetesi Ekonomi Servisi Şefi Kamuran Abacıoğlu’nun ikna edilmesi, beraberinde “kendi rızalarıyla” Kazım Kılınç, Şeref Özata ve Cahit Çataloğlunun da EMD üyesi olmasını sağladı.18 üyeye ulaşılmış, İstanbul Şubesinin kuruluşu için sadece iki adım kalmıştı. Ancak, bu iki adım hiç de kolay atılmadı. İki kişinin üye olması için yaklaşık iki ay daha beklemek gerekti. Tabii bu arada, Ankara’daki EMD Yönetimi de boş durmuyor, üye sayısını 18’den 20ye çıkaramadığı için şubeleşme sürecini tamamlayamayan İdris Adil, “Yüzüp yüzüp kuyruğuna gelmesine rağmen, postu çıkaramayan acemi kasap” şeklinde eleştirilerek, çok önemli bir görevi yerine getiriyordu. EMD Yönetiminin “teşvik edici” bu tutumu, İdris Adil’i kendine getirmişti. Ekonomik Bülten Gazetesi’nde çalışan Yonca Özkaya ve Füsun Saka, “diz çöküp, gözyaşı dökmelere” dayanamayıp 19 ve 20. üye olmayı kabul edince, İstanbul Şubesinin kuruluşunun önündeki “Önce 226’yı bulsunlar” diyen mevzuat engeli aşılmıştı. EMD Merkez Yönetimi, 20 üyeye ulaşıp yeter sayısı bulunca, İstanbul Şubesinin Kurucu Yönetim Kurulunu atadı: Başkan İdris Adil, Sekreter Erkan Çelebi, Sayman Talip Aktaş. 20 üye engeli aşılmıştı aşılmasına. Ancak, Erkan Çelebinin “Çelebiliği” tutunca, Eminönü Emniyet Amirliği Dernekler Masasının istediği belgeleri bir türlü temin edemeyip, bir aylık yeni gecikmeye neden olmuştuk. Şubemizin ilk adresi de Sultanahmet Alemdar Caddesi 26 numarada faaliyet gösteren Seventur adlı turizm şirketinin ofisiydi.

 

İLK YÖNETİM KURULU

Şubemizin yönetim Kurulunun 20.9.1990 tarihinde yapılan ilk toplantısında, “Görevin en kısa süre içinde seçilmişlere bırakılması” ve yeni üyelik başvurularının Şube adına onaylanarak Genel Merkeze gönderilmesi kararı alındı. Bu toplantıda, ilk 20 üyeden başka Şaziye Karlıklı, Osman Şenkul, Halim Bahadır, Rıfat Tanık, Şadi Arabacı, Yalçın Şimşek, Hakan Demirbağ, Cengiz Çambel, Füsun Dedehayır, Bülent Yardımcı, Gülçin Tahiroğlu, Yücel Komçez, Güzin Yıldızcan, Cengiz Erdinç, Nihal Aydoğan, Ayfer Karataş, Tülay Günal Ulusoy’un üyelik başvurusu kabul edildi, ayrıca Şube kuruluş genel kurulunun 14.10.1990 tarihinde yapılmasına karar verildi.

 

SEÇİLMİŞ İLK YÖNETİM

İstanbul Şubesinin ilk genel kurulunda Bülent Yardımcı (Başkan), İdris Adil (Sekreter), Kazım Kılınç (Sayman), Talip Aktaş ve İlkin Aydın Yönetim Kurulu üyeliklerine seçildiler. Yönetim Kurulu, ilk toplantılarında büyük bir heyecanla önemli kararların altına imza attı. Şube merkezinin kalıcı bir adrese taşınması, (ilki ancak 1994 yılında bastırılabilen) ekonomi muhabirlerinin el kitabı niteliğindeki telefon rehberinin hazırlanıp bastırılması, hiç bir zaman gerçekleştiremediğimiz Alman Merkez Bankası Başkanı Otto Pöhlün konferans vermek üzere İstanbula davet edilmesi ve bu konferantan derneğe gelir sağlanması, (bazılarını gerçekleştirebildiğimiz) İMKB Başkanı Yaman Törüner, Vakıfbank Genel Müdürü İsmet Alver, Pamukbank Genel Müdürü Bülent Şenver, SPK Başkanı Şükrü Tekbaş, TMO Genel Müdürü Ahmet Özgüneş, Şekerbank genel Müdürü Aydın Ayaydın, TEBA Şirketler Grubunun sahibi Teoman Bayganla sohbet toplantıları yapılması, hatta Cumhurbaşkanı Turgut Özalın veya mümkün olmazsa Devlet Bakanı Güneş Tanerin konuşmacı olacağı bir konferans düzenlenmesi, bunlardan bazılarıydı. Başka banka ve holdinglerin üst düzey yöneticilerinin üst düzey bürokratların konuşmacı olacağı toplantı veya konferanslar düzenlenmesi, bazı bölgelere yönelik tesis gezilerinin organize edilmesi fikirleri de ortaya atıldı. Şubenin olanakları ve yöneticilerin ayırabildikleri zaman ölçüsünde gerçekleştirilebilenler Derneğe yönelik ilgiyi artırdı. Şubenin üye sayısı kısa sürede Genel Merkeze doğrudan kayıtlı üye sayısına ulaştı. Sonraları İstanbulda olmanın “avantajları” ile geçildi bile.

 

“ETİK” SORUNLAR

Kimi zaman Şube Yönetiminin çalışma temposu düştü, Derneğe ilgi azaldı, kimi zaman başarılı organizasyonlar gerçekleştirildi, üyelik başvuruları arttı. Ancak bu dönemde, kaydadeğer en önemli konu “etik” sorunlar oldu. Şube Yönetiminin hemen her toplantısında, yapılan her genişletilmiş üye toplantısında ve de genel kurullarda etik tartışmalar yapıldı. İş dünyası ile parasal ilişkilere girilmemesi, Derneğin kendi yağı ile kavrulması, üyelerin iş dünyası ile tek tek ilişkilerinde de bu özenin gösterilmesi genel kabul gördü. Bu alanda uluslararası öneme sahip örnekler tartışıldı ve “tartışma boyutunda da kalsa” ciddi sonuçlara varıldı. Hatta, etik değerlere sadakat adına İdris Adil, Talip Aktaş ve Yalçın Şimşek, yönetim kurulu üyesi sıfatını taşıdıkları bir dönemde, çalıştıkları yerlerden ayrıldıkları ve mesleği profesyonelce yapamadıkları için bu görevlerinden istifa ettiler. İdris Adil ve Bülent Yardımcının ardından, Yalçın Şimşek (iki dönem), Funda Özkan (vekaleten), Osman Şenkul (iki dönem) Şube Başkanlığı görevini yürüttüler. Genel kurullara ilgi “olağan”, başkanlığa ise “olağanüstü” ilgi oldu kimi zaman. 20 Aralık 1992 tarihinde yapılan 2. Olağan Genel Kurulda Yalçın Şimşek, İdris Adil, Talip Aktaş, Funda Özkan, Adil Korkut, Kerim Sallancı ve Kazım Kılınç yönetim kurulu üyeliklerine seçilmişlerdi. Aynı gün yapılan ilk yönetim kurulu toplantısı “başkan adayı bolluğu” ile Guiness Rekorlar Kitabına geçmeye aday gösterilebilecek cinstendi. 7 yönetim kurulu üyesinden 4’ü (Yalçın Şimşek, Adil Korkut, Kerim Sallancı ve Kazım Kılınç) başkanlığa aday oldular. Öteki “masum” üç üyenin oyunu olan Yalçın Şimşek yeniden seçildi.

 

HASAN TAHSİN EKONOMİ MUHABİRİYDİ…

Türkiye Cumhuriyetinin tarihinde olduğu kadar ekonomi dünyası ve ekonomi basını için de, en önemli kentlerden birisi İzmir’dir. Nedenine gelince; genç Cumhuriyetin ilk kez düzenlediği “İktisat Kongresi” İzmir’de yapılmıştı. İzmir, ticaretin bir nevi başkentiydi. O kadar ki, tarihimize Yunan işgaline karşı “İlk kurşunu atan kişi” olarak adını yazdıran Hasan Tahsin (Osman Nevres) bir gazeteci idi, üstelik o zaman ki İzmir Üzüm Borsası’nı izleyip yazan bir ekonomi gazetecisiydi. İşte, gerek bu tarihi nedenler, gerekse İzmir’in Türk ekonomisindeki çok önemli rolü ve bu rolü izlemekle görevli gazetecilerin niteliği nedeniyle İzmir’de EMD’nin örgütlenmesi kaçınılmazdı. Çünkü bir bakıma ekonomi muhabirliğinin doğal üyeleri olmak zorundaydılar. Nitekim, Macit Sefiloğlu’nun takdirle anılacak gayretleri sonucu 20 arkadaşın üyeliğe kabul edilmesinin ardından 1989 yılının son günü alınan bir kararla, Macit Sefiloğlu, Yener Özkesen ve Cemal Tükel, EMD İzmir Şubesini kurmak üzere “Müteşebbis Heyet” olarak görevlendirildi. Böylece EMD Ege Bölgesi’nde de örgütlenmesini tamamlamış oldu. Üye sayısını bir ara 30’lara vardıran İzmir Şubesi, ne yazık ki, üyelerin meslek içinde diğer alanlara kayması ve biraz da Genel Merkez’in bu şubeyi ayakta tutmak için yeterli çabayı gösterememesi gibi nedenlerle ilerleyen yıllarda Şube tüzel kişiliğini sona erdirerek, yaşamına İzmir Temsilciliği olarak devam etti. Bir düşünürün dediği gibi, “insanlar kendileri kadar, bağlı oldukları örgütsel mücadelenin geçmişini de bilmek zorundadırlar. Yoksa kendilerinden sonra gelenlerin yanlışlarını da üstlenmek zorunda kalırlar.”

EMD de, ekonomi gazeteciliğini seçmiş ve bu alanda çalışan basın emekçilerinin örgütlendiği bir demokratik kitle örgütü. Düşünürün yukarıdaki sözleri, yakın tarihi bile çabuk unutan bir toplum oluşumuzun yanında EMD’nin 10 yılı geride bırakışının ardındaki emeğin kısmen de olsa fotoğrafını çekmekle örtüşüyor. EMD’nin 10 Yıllık Tarihinin üç dergi sayısına uzayacağı, doğrusu başlangıçta bizim de aklımızın ucundan geçmemişti. Ancak gördük ki, EMD özelinde bir bu kadar daha yazılabilir. Umulur ki, bu oluşumu daha ileriye taşımak isteyen yeni kuşaklar, daha kapsamlı bir çalışma içine girerlerse, bu kırıntılardan da yararlanabilsinler. EMD Tarihinin bu son bölümü de, yakın geçmişten kırıntılarla dolu. Yolculuğumuza devam ediyoruz. Kabuğumuzu kırıyoruz, EMD Genel Merkez Yönetimi, bir taraftan şubelerini oluşturmanın heyecanını yaşıyor, diğer taraftan da özellikle Sayman Ali Bilge’nin unutulmaz gayretleriyle üye aidatları toplanarak mali kaynak yaratılırken, bağışlarla da buna destek bulunuyordu. EMD Yönetimi, “Türk basınında o güne kadar pek görülmemiş” bir çok “ilk”e daha imzasını atmayı sürdürdü. Bunların çoğunluğunun dışa dönük faaliyetler olması da dikkat çekiciydi.

-Yıl 1989. “Yeni Kambiyo Rejimi Işığında Türk Sermaye Piyasası ve Yabancı Sermaye” konulu panel 13 Eylül günü ASO Meclis salonunda yapıldı. Devlet Bakanı Mehmet Yazar’ın açılış konuşmasını yaptığı panelce SPK Başkanı Şükrü Tekbaş, DPT Yabancı Sermaye Başkanı İbrahim Çakır, Manufacturers Hanover Trust Genel Müdürü Atilla Uras ve Yılmaz Argüden katıldı.- Yıl 1989. Emdnin içe dönük eğitim seminerleri kapsamında DİE Başkanı Orhan Güvenen ve TİDER Genel Sekreteri Cem Alpar ile sohbet toplantıları Ekim ayında gerçekleştirildi.

-Yıl 1989. EMD ile Türktrade arasında karşılıklı işbirliği, müşterek bilimsel toplantılar, panel, konferans vb. Etkinliklerin düzenlenmesi konusunda işbirliği protokolü Kasım ayında imzalandı.

-Yıl 1990. Eximbankın katkısıyla düzenlenen “İhracatın Son 10 yılı, Bugünkü Durumu ve Eximbankın Rolü” konulu toplantı 30 Ocakta İstanbul Hilton Otel’inde yapıldı. Toplantıya Devlet Bakanı Hüsnü Doğan, Eximbank Genel Müdürü Turgay Özkan ve Genel Müdür Yardımcısı Osman Aslan, Türktrade Başkanı Evren Artam, Alarko Holding Yönetim Kurulu Başkanı İshak Alaton ile Yapı ve Kredi Bankası Genel Müdür Yardımcısı Tayfun Bayazıt katıldı.

-Yıl 1990. EMD’nin merkez ofise kavuşması amacıyla Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığına Ocak ayında bir yazı yazılarak yer talebinde bulunuldu.- Yıl 1990. Önceki dönemde Merkez Bankası ile başlatılan seminerler Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı ile sürdü. Hazine ile Ocak ayında yapılan seminerde ağırlık konvertibilite ve Ağustos 1989 kararlarına verildi.

-Yıl 1990. EMD ile ASO, 21 Şubat tarihinde düzenledikleri “Sanayide Korumanın Dünü-Bugünü” konulu sempozyumda, Devlet Bakanı Işın Çelebi ile Maliye ve Gümrük Bakanı Ekrem Pakdemirli’nin açılış konuşmasını yapmasının ardından Prof. Dr. Subidey Togan bir tebliğ sundu, oturum başkanlığını Vecdi Seviğ’in yaptığı panelde eski bakanlar Mehmet Turgut ve Kemal Cantürk ile Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr.Taner Berksoy ve ASO Meclis Üyesi Kazım Köylüoğlu, konuya ilişkin görüşlerini açıkladılar.

-Yıl 1990. Nisan ayı ortalarına kadar, TMO Genel Müdürü Ahmet Özgüneş, DPT Yabancı Sermaye Başkanı İbrahim Çakır, TKB Genel Müdürü İsmail Emen, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarı Namık Kemal Kılıç, Ankara ve İzmirde olmak üzere TÜPRAŞ Genel Müdürü Mehmet Savran ile yemekli toplantılar düzenlenerek, üyelerin mesleki deneyimlerine katkı sağlamaya çalışıldı. Bunları, Türkiye Bankalar Birliği Genel Sekreteri Üstün Sanverle “Bankacılığın bugünkü durumu ve geleceği üzerine” yapılan sohbet, Moskova Ticaret Başmüşaviri Şevket Özügergin ile yapılan “Sovyetler Birliğindeki gelişmeler ve Türk-Sovyet Ekonomik, ticari ilişkilerini” konu alan yemekli toplantı ve merhum Gelirler Genel Müdürü Altan Tufan ile “O günkü vergi sistemi ve geleceği” üzerine yapılan sohbet toplantısı izledi.

– Yıl 1990. EMD Genel Başkan Yardımcısı Vecdi Seviğin Anadolu Ajansındaki görevinden “gerekçe gösterilmeksizin” atılması, Ekonomi Panorama Dergisi’nde çalışan 20 gazetecinin topluca işten çıkarılması, Gazeteci Yazar Çetin Emeç ve şöförü Sinan Ercan’ın katledilmesi üzerine, EMD’nin Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık Muhabirleri Derneği ile yaptığı ortak açıklama ile basın örgütleri arasındaki dayanışmanın sağlanmasında öncülük.

 

SANSÜR UYGULUYORUZ

Gelişmeler bu denli hızlı olunca ve özellikle içe dönük seminerlerde “binbir rica” ile yazılmaması Yönetimce hatırlatılmasına rağmen, ilk zamanlarda bunun tam tersinin yaşanması üzerine, EMD Yönetim Kurulu “içi kan ağlayarak” sansürcülük yapmak zorunda kalıp, 25 Ağusos 1989 tarihinde aynen şu kararı almak zorunda kaldı:

“İçe dönük seminerlerde katılımcı EMD üyelerinin haber yazmaması, aksi halde Disiplin Kurulunun faaliyete geçirilmesi konusunda prensip kararı alınmıştır.”

Son günlerdeki bilinen gelişmeler nedeniyle biz basın emekçilerinin buruk bir şekilde kutlamaya çalıştığı “Türk Basınından Sansürün Kaldırılması Bayramı” tartışmaları sürerken, EMD’nin daha 1989’da bu kararı alması tuhaf görülebilir. Ancak, bu karar, genç ve biraz da istikbal vaadeden, yanısıra “bazı deneyimli” meslektaşların da bu genç kesime örnek olması için alınmıştı. Bugün bunun ne kadar gerekli olduğu hep birlikte yaşanıyor.

1990’ın 30 Nisanına gelindiğinde EMD de, daha önceki konumundan çok daha ileride bir noktaya gelmiş, 1. Olağanüstü Genel Kurul’dan bu yana geçen dar zaman aralığında ve Türkiyenin Sosyo-Ekonomik yönden sıkıntılar yaşadığı dönemde üye aidatı, bağışlar ve banka faizinden oluşan 160 milyon TL parası olan, üyelerince yeteri kadar destek verilen, kamuoyunda ve özellikle kamu yönetiminde saygın bir noktada bulunuyordu. Eh… O zaman normal genel kurulun yapılması mümkündü. Çoğunluksuz Genel Kurulun 5 Mayıs 1990 tarihinde “dışa dönük” olarak yapılması kararı alındı. Yani EMD, bakan, bürokrat, işadamı, meslek örgütleri ve diğer kesimlerden üst düzey temsilcileri Genel Kurula çağırarak bir “ilke” daha imza atmayı planladı. Öyle de oldu. Ancak Türkiye ekonomisi EMD kadar iyi bir görünüm vermiyordu. Genel kurula sunulan Faaliyet Raporu’nun “Genel Ekonomik Durum” başlığı altında bu “Görünüm”ün çerçevesi çizildi, 1990 ekonomisinin sorunları ve çıkış yollarını irdeleyebilmek için de son 10 yılın genel gelişim çizgisi gözden geçirildi. Bu çizgi özetle şu görüntüyü veriyordu:

“İki petrol şokunu siyasal istikrarsızlık içinde geçiren ve bu şoklardan birini Kıbrıs savaşıyla eş dönemli yaşayan Türkiye, 1980 başında ciddi bir Ekonomik krizin içine girmişti. Enflasyon içinde daralma sürecine giren ve dış kaynak sorunu giderek büyüyen Türkiye ekonomisine 24 Ocak önlemleri uygulandı. Kararların açıklandığı günlerde ilkokula başlayan çocukların bugün (yani 1990) seçmen yaşına girdiği Türkiye’de “şerefi” paylaşılamayan bu kararların amacı, dış kaynakları harekete geçirip Ekonomiye yeni bir ivme kazandırmaktı. IMF tarafından o tarihlerde revize edilen araçlar devreye sokularak temelinde parasal politikaların bulunduğu bir dizi önlem uygulamaya konuldu. TL devalüe edildi, kamu kesimince üretilen mal ve hizmetlere zam yapıldı, faiz oranları yükseltildi, ihracat ve yabancı sermaye girişi özendirildi, sanayide mevcut kapasitenin harekete geçirilmesi için çaba harcandı.

Önlemler, iç talebi kısarken, üretimi dış pazara yönlendirmeyi hedefleyen bir yapı sergiliyordu. İç talebi kısacak, bu arada sanayi maliyetlerinde işçiliğin payını reel olarak aşağıya çekecek kararlar ise 12 Eylül 1980’de devreye girdi, işçi hareketleri ve ücretler “donduruldu”, ardından da geriletildi.1980-1983 arasında toplumsal ve siyasal istemlerin bastırılmış olması, yapay istikrar görünümü sergilemeye başladı. 1983 genel seçimleriyle birlikte 24 Ocak Kararları yeni “liberal” düzenlemelerle pekiştirildi. Parasal araçların ağırlıklı olduğu 1983 sonu düzenlemelerle ihracatın yeniden artırılması hedeflenirken, kambiyo sisteminde de kademeli serbesti kararları 1990a kadar uygulamaya konuldu.1990 yılına gelindiğinde, sanayinin yatırım taleplerindeki gerileme, üretimden ihracata ayrılacak payın önemli ölçüde sınırına gelinmesi, teşviklerin daraltılması ve İran-Irak savaşının bitmesi gibi faktörlerin ihracat üzerindeki olumsuz etkisi ve nihayet biriken kamu açıkları yeni ekonomik sorunların ana kaynaklarını oluşturmaya başladı. “Konvertibilite”ye geçmenin siyasal gösteri aracı yapıldığı 1990 başlarında, sadece bu yükümlülüğün yerine getirilebilmesi için ödemeler dengesinde fazlalık yaratılması “amaç” haline dönüştü. Böylece, sanayide üretim artış hızının yavaşlatılması, yatırımların göreli olarak gerilemesi pahasına Türkiye’nin döviz rezervleri yükseltildi, rezervlerin yükseltilmesi için de Türkiye dış kredi faiz maliyetini yüklenmek zorunda bırakıldı. Parasal araçların enflasyonu önlemek için tek tedbir olarak uygulanamayacağı, yüzde 65’lerin altına indirilemeyen fiyat artışlarıyla bir kez daha kanıtlanırken, duraklayan ihracata rağmen TL’nin gerçek değerine oturtturulmaması, üretime dönük yatırımların sürekli ikinci plana itilmesi ve kamu maliyesinin gerçek kaynaklara kavuşturulmaması, Türkiye’nin kısa dönemli geleceğini ipotek altına sokan faktörler olarak ortaya çıktı. Böylece, başlangıçta en fazla 3 yıllık istikrar tedbirleri paketi şeklinde öngörülen 24 Ocak Kararları, ekonominin son 10 yılına damgasını vuran bir strateji haline geldi. Krizden çıkmanın aracı olarak uygulamaya konulan düzenlemelerin aldığı bu yeni görünüm, 1990 Türkiyesi’nde yeni bir krizin şartlarını yarattı.”

 

EMD’NİN ÖNERİLERİ

“Türkiye’de sanayicisinden işçisine, çiftçisinden memuruna, esnafından emeklisine kadar toplumun hemen bütün kesimlerinden gelen tepkilerin, yaratılan krizin ciddi göstergesi olduğunu” belirleyen EMD, “olayın siyasi kriz boyutu bir yana bırakılırsa, ekonomide gerçekleştirildiği iddia edilen yapısal değişimin ortaya çıkarttığı görünümün, şu sorunların tartışılarak çözüm aranmasını gerektirmektedir” dedi ve sıraladı:

“-Türkiye, değişen dünya ve özellikle Avrupa koşulları içinde edilgen konumdan kurtulma yollarını araştırmalı, bu amaçla kalkınma stratejisinin ana hatlarını somut biçimde sergileyecek ortamı yaratmalıdır.- Böyle bir ortamda Türkiye’nin yeni bir ekonomik gelişme modeline ihtiyacı vardır. Bu model toplumda en geniş uzlaşmayı sağlayacak nitelikte olmalıdır.

-Böyle bir model içinde sanayileşme kavramının ve hedeflerinin yeniden tanımlanarak, ekonomik politikaların bu yaklaşımla uyumlu oluşturulmasına mutlak ihtiyaç olduğu unutulmamalıdır.- Sanayileşmede sağlanacak yapısal dönüşüm, tarımda üretimin sürekliliğinin koşullarını yaratacak, verimlilik ilkesine dayalı önlemlerle birlikte yürütülmelidir.

Tüm ekonomik sorunların ekonomik önlemlerle çözülebileceği açık olmakla birlikte, bir toplum hayatında bütün kavram ve değerlerin ancak gerçek demokrasinin kurumlaşmasıyla hayata geçirileceğine olan inancımızı vurgulayarak saygılar sunarız.”

 

BUGÜN YAŞADIĞIMIZ FİLMİ DAHA ÖNCE DE GÖRDÜK

EMD’nin dışa açık genel kurullarından “ilk”inde gerçekten de harcanan çabaların sonucunu görmek açısından önemli bir ortam yaratıldı. Öyle ki, “protokol”e mensup “zevat”ın konuşmaları nedeniyle gündemin dernek faaliyetleri ve seçimle ilgili maddeleri öğleden sonraya kaldı. Ertesi günkü gazetelerde EMD Genel Kurulu, “tek sütunları” aşmış oldu.

Genel Kurula sunulan ve oybirliği ile kabul edilen bir önerge de, EMD tarihinde bir başka “ilkin” adı oldu:

“Ekonomi Muhabirleri Derneği, dünyada basının yaşadığı tarihsel sorunların Türkiye’de de yaşandığının bilincinde olarak, aşağıdaki noktalara kamuoyunun dikkatini çekmeyi görev bilir.

Ağır ekonomik koşullar altında yaşayan basın çalışanları, kendilerine doğrudan yansıyan tepkilerin yarattığı güçlükleri aşma çabası gösterirken;

1-İktidarın aldığı sansür niteliği taşıyan tedbirler, basının görevini yerine getirmesinde ciddi sorunlar yaratmaktadır.

2-Basına yönelik ve iktidar otoritelerince doğrudan veya dolaylı desteklenen tedbirler, gazetecileri hedef alan ve teröre kadar varan ilkel girişimleri hızlandırmaktadır.

3-Basın çalışanları, oluşturulan bu ortamda gerçekleri sergilemek yerine olası tepkileri ve saldırıları göğüslemek zorunluluğu ile karşı karşıya bırakılmaktadır.

> Bu saptamaların ışığında EMD;Basın çalışanlarının çağdaş ve demokratik çalışma ve haber alma özgürlüklerini engelleyen sansür başta olmak üzere, basın sektörünü iktidarın kontrolü altına almak isteyen girişim ve kararların bütün unsurlarıyla kaldırılmasını talep eder.”

> Bu duyurunun ortaya koydukları, aradan 7 yıl geçmesine rağmen özellikle 1996 ve 1997’nin ilk yarısına kadarki dönemde basın çalışanlarının yaşadıklarıyla hemen hemen aynı denecek noktada. Yani… Yanisi, film aynı film. Belki aktörler, aktrisler değişti.

 

“BİZ ARTIK YENİ FİLMLER İSTİYORUZ”

Yeni Yönetim Kurulu, görev dağılımının ardından yaptığı ilk toplantıda, yeni döneme ilişkin ilk programını belirlerken, EMD’nin basın yayın okullarıyla ilişikler kurarak, mesleğe girecek gazetecilere ekonomi haberciliği konusunda teorik bilgi verilmesi ve bu konunun araştırılması amacıyla üyeler arasından bir komisyon oluşturulmasını benimsedi.

Ayrıca, diğer basın dernekleriyle dayanışma ve işbirliğine gidilmesine de karar verildi. Zira, o dönemde topyekün gazetecilere yönelik siyasi baskılar artarken, gösteri ve miting gibi toplumsal olaylarda polisin gazetecileri hedef seçmesi ve yaşanan çok ciddi saldırılar, mesleki dayanışmanın artık kaçınılmaz olduğunu ortaya koydu. Özellikle, Güneydoğu’daki olaylar gerekçe gösterilerek kararnamelerle getirilen yeni düzenlemeler, siyasi otoriteye geniş yetkiler tanırken, basını da bir sansür dalgası ile karşı karşıya getirdi. Kelimenin tam anlamıyla basın emekçileri başta olmak üzere yazarlar ve diğer fikir adamlarının üzerine “kara bulut” çöküyordu. Bu amaçla, bir yandan başta Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) olmak üzere diğer basın meslek örgütlerinin yönetimleriyle görüşmeler yapılırken, diğer yandan da, “vaziyet-i ahval” çeşitli açıklamalarla kamuoyunun bilgisine sunuluyordu. Yönetim Kurulunun 30 Mayıs 1990 tarihli toplantısında karar defterine geçen ve daha sonra Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık Muhabirleri Derneğinin yayın organı “Genç Kalemler”de de tam metin yayınlanan açıklama, kamuoyunda yankı uyandırdı:

“Türkiye’de basın tarihi ile başlayan baskı ve sansür uygulamaları, değişik araç ve yöntemlerle günümüzde de sürdürülmektedir.

Sivil iktidarların özellikle halkın desteğini kaybettikleri dönemlerde ve askeri yönetimler altında şiddetini artıran baskılar, yayın yasağından ekonomik önlemlere kadar değişik boyutlarda kendini göstermektedir.

Günümüzde önce basının hedef gösterilmesi ve suçlanmasıyla belirginleşen siyasi tavır, son olarak demokratik hukuk devleti ilkelerini hiçe sayan zihniyetin ürünü kanun hükmünde kararnamelerle açık baskıya dönüşmüştür.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki olaylar bahane edilerek kararnamelerle getirilen yeni düzenlemelerin siyasi otoriteye tanıdığı geniş yetkiler, basını bir sansür dalgası ile karşı karşıya bırakmıştır. Son olarak 424 sayılı KHK ile tek metinde toplanan sansür tedbirleri, demokratik hukuk devleti ilkelerinin yanı sıra 1982 Anayasasına dahi aykırı hükümler taşımaktadır. Bu kararnamenin 1-a maddesinin giriş bölümü aynen şöyledir:

‘Bölgedeki faaliyetleri yanlış aksettirmek veya gerçek dışı haber ve yorumlar yapmak suretiyle bölgedeki kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasına veya bölge halkının heyecanlanmasına neden olacak veya güvenlik kuvvetlerinin görevlerini gereği gibi yerine getirmelerini engelleyecek şekilde yayınlanan her türlü basılmış eser hakkında Olağanüstü Hal Valisinin teklifi (O dönemin ünlü Valisi Hayri Kozakçıoğlu, şimdi DYP İstanbul Milletvekili olarak Parlamentoda görev yapıyor) veya görüşü alınarak İçişleri Bakanlığınca bunların bölge içinde veya dışında basılmış olup olmadığına bakılmaksızın basılmalarını, çoğaltılmalarını, yayınlanmalarını ve dağıtılmalarını süreli veya süresiz yasaklamak, gereğinde bunları basan matbaaları kapatmak…’

İlk bakışta bu hüküm sınırlı bir yetkiyi içeriyor sanılabilir. Ancak KHK ile getirilen yargı yolunun kapatılması, matbaa kapatma cezası ile yayın öncesinde baskı yaratma iradesi, idari nitelikteki yetkinin bölge dışında da kullanılabilmesi, yetki kullanımının siyasi otoriteye mensup İçişleri Bakanı’na bırakılması, asıl amacın basın üzerinde geniş kapsamlı baskı ve sansür yaratmak olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Aynı KHK ile basınla ilgili ceza hükümlerinin ağırlaştırılması, bu yapılırken “yayının Olağanüstü Hal Bölgesi ile mücavir iller içinde veya dışında basılmış olup olmadığına bakılmaksızın” sert cezalar öngörülmesi, düzenlemenin yetkililerce savunulan resmi gerekçesini çok çok aşar niteliktedir. Görevleri, kamuoyunu özgürce oluşturmak; halkın haber alma ve görüş belirtme temel haklarını serbestçe kullanmasına aracılık etmek olan basın çalışanlarının, siyasi iktidardan gelen ve yasal kılıfa büründürülmek istenen baskılar karşısında herhangi bir gerekçeyle ödün vermemeleri gerekir.

Bu inancı taşıyan EMD, 2. Olağan Genel Kurul bildirisi doğrultusunda, basını iktidarın kontrolü altına almak isteyen girişimlerin karşısındadır.”

 

EMD, GENEL MERKEZ OFİSİNE KAVUŞUYOR

Dernek Yönetimi, 1990’nın Haziran-Eylül dönemini, üyelik başvurularının değerlendirilmesi ve şubelerle ilişkilerin geliştirilmesinin yanında İMKB’nin seminerine katılma ve Ankara Ticaret Odası (ATO) ile yapılması karara bağlanan ortak seminerin hazırlıkları gibi rutin işlere ayırdı.

> Bu aylarda, Ortadoğu’da “suların iyice ısınması”na neden olan Irak’ın Kuveyt’i işgaliyle patlak veren savaş ise Türkiye ekonomisini ciddi şekilde etkilemeye başlamış, çok sayıda üyemiz de gerek savaşı izlemek, gerekse ekonomik durumu görmek ve görüntülemek üzere ya Bağdat, ya Şam, ya Riyad, ya Adana-İncirlik ya da Diyarbakır’da bulunuyordu.

> Gerek siyasi ve askeri, gerekse meteorolojik ısının iyice arttığı Eylül ayında, Dr. M. Kemal Öke’nin gayretleriyle daha önce yapılan başvuruya Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Murat Karayalçın yanıt verdi:

“Kızılırmak Sokaktaki Belediyeye ait binanın bir dairesini kiralama isteğiniz kabul edilmiştir… Sözleşmenin yapılması…”

> Kemal Öke, yazıyı alır almaz Dernek adına bu işlemleri yürüterek sonuca ulaştırdı ve 19 Eylül 1990 tarihinde alınan karar uyarınca, o güne kadar çantada dolaşan EMD’nin “Kızılırmak Sokak 26/5 adresine taşınmasına karar verildi. Yönetim Kurulunun tüm üyeleri ve haberi alan bazı dernek üyelerinin heyecanı dorukta. Hayal kurmakta da boş durulmuyor: “Şaşaalı bir açılış yapalım, açılışı da Cumhurbaşkanına yaptıralım….”, “Yok yok, bir etkinlik düzenleyelim, açılışı da bu etkinliğin sonunda yapalım ki ses getirsin…” Bütünüyle bir “yıkım” olmasa bile ilk aşamada bu hayaller kursaklarda kaldı. Zira, kiralanan dairenin ne elektriği, ne suyu, ne ısıtması vardı. Kelimenin tam anlamıyla “izbe” bir daire görünümünde, pislik ve kokudan içeri girilmiyor. Şaşkına dönse de Yönetim Kurulu üyelerinin fazla alternatifi yoktu. Aynı binanın iki dairesinde faaliyet gösteren ÇGD Genel Merkez Yönetimi’nden de bazı bilgiler alınarak işe başlandı. Bir taraftan bina içi eksiklikler giderilip boya-badana işleri yapılırken, diğer yandan da, ofis için gerekli olan masa, sandalye, telefon, oturma grubu, ocak, perde gibi ihtiyaçlar giderilmeye çalışılıyor.

Ali Bilge, sırtında hela taşı ile kan ter içinde merdivenleri çıkarken bir taraftan da söyleniyor “Anneme hela taşı hamalı olduğumu söylemeyin. O beni gazeteci sanıyor”… Kemal Öke’nin, fayans kutularını yukarı taşımaktan “imanı gevremiş”, Muzaffer Gençtoğan, TMO Genel Müdürü Ahmet Özgüneşin Derneğe bağışladığı masa, sandalye, sehpa gibi malzemeyi Güvercinlik’teki depodan Ömer Başıbüyükle birlikte kamyonete yükleyip Derneğe indirmekten “helak olmuş”. Taylan Erten’in, oturma grubunu “ucuza kapatmak için” Sitelerde dükkan dükkan gezerken “tabanları patlamış”… Velhasıl, Türkiye ve dünya ekonomisini yakınen izleyip okuyucuya aktarmak gibi ağır bir görevi olan EMD’nin Yönetim Kurulu, alenen inşaatçılık ve hammallık gibi “ulvi” görevleri de yerine getirmeye başlamıştı. Ama bu çabaların sonunda “Yuvamız” da hazır edilmişti.

Kızılırmak Sokak’taki Genel Merkez ofisi, EMD tarihinde önemli toplantılara da ev sahipliği yaptı. İlk aktivitemiz ise, artık aramızda bulunmayan Serbest Bölgeler Genel Müdürü Yalçın Alaybeyoğlu’nu, ölümünün birinci yılında anmak amacıyla yapılan toplantı oldu. Ne yazık ki, bu “yuva”nın ömrü uzun süremeyecek, Kocatepe Camiinin inşaat alanı içinde kaldığından çatır çatır yıkılacak ve EMD’nin Genel Merkezi, daha sonra yönetim kurulunda görev alacak olan ismet Hazardağlı’nın evine “zorunlu” olarak taşınacaktı.

 

“MALİ KURTULUŞ” BALOMUZ

Bu arada, pek de iç açıcı olmayan maddi durumumuzu biraz daha ferahlatabilmek için neler yapabiliriz diye de düşünüyorduk. Zaten Sayman Ali Bilge de günde en az 15 defa “Ne yapıp yapıp para bulalım” diyerek ensemizde boza pişiriyordu. Hiç birimizde girişimci ruhu bulunmadığı için, aklımıza o gün için herhangi bir kalıcı çözüm yolu da gelmiyor, kıvranıp duruyorduk. Sonunda bir EMD “ilk”ine daha imza atıldı ve bir balo düzenlenmesi kararlaştırıldı. Balo, 17 Mayıs 1991 tarihinde Hilton’un salonunda görkemli bir şekilde yapıldı. Tabi, bu iş bu kadar da kolay olmadı. Bir çok terslikle karşılaşıldı, Örneğin balo davetiyelerini dağıtmakla görevli Komitede yer alan Mehmet Ali Balo, bu soyadından ötürü hiç ummadığı zorluklarla karşılaştı. Düzenlenen balonun kendi soyadı olmadığını anlatabilmek için yüzlerce kişiye “Hayır, o balo başka balo efendim” demekten dili aşındı.

> Balonun bir başka ilginç yanı da, daha sonra çok ünlenecek olan gencecik bir bayan ses sanatçısının, o gece ilk kez bu kadar seçkin bir davetli önünde magazin basınının tabiriyle “sahne almasıydı”. Bu sanatçı, günümüzün Muazzez Ersoyidi. Epey sıkıntı çekilmişti ama elde edilen gelir, bu zahmete değmiş ve EMD’nin maddi durumu iyice düzelmişti. Bu nedenle, daha sonraları bu balodan bahsederken Ali Bilge’nin deyimiyle “Mali kurtuluş balosu” olarak söz edilir oldu.

 

  1. OLAĞAN GENEL KURUL

Derken, 3. Olağan Genel Kurula gitmenin de gerekli olduğu ortaya çıkınca, 25 Nisan 1992’de Büyük Ankara Oteli’nde genel kurul gerçekleştirildi. Genel Kurula çok sayıda dernek üyesinin yanında üst düzey bürokratların da katılması 170 üyeye sahip EMD’nin genel kurullarını dışa açık yapmaya devam edeceğinin de bir göstergesiydi. Ayrıca İstanbul ve İzmir şubelerini temsil eden delegeler de ilk kez bu Genel Kurul’a katıldılar. Genel Kurul’un finansmanında Eximbank Genel Müdürü Ahmet Ertuğrul’un yardımlarını burada belirtmek gerek.

Genel Kurula katılan İMKB Başkanı Yaman Törüner (O şimdi ANAP Afyon Milletvekili), Türkiye’de para ve sermaye piyasalarının içinde bulunduğu durum hakkında görüşlerini açıkladı, o günlerde kurulması planlanan Altın Borsası hakkında bilgi verdi. Daha sonra “1992 Yılında ihracat ve Sorunlar” konusunda düzenlenen panel gerçekleştirildi. Prof. Dr. Tuğrul Çubukçu’nun başkanlık ettiği panelde Eximbank Genel Müdür Yardımcısı Yaprak Uras, Türktrade Başkanı Kamuran Sertel, sorumlu oldukları alanlardaki gelişmeleri dile getirirken, Demir Çelik Üreticileri Derneği Genel Sekreteri Hami Kartay da ekonomi bürokrasisine yönelik eleştirilerini kendine özgü nükteli üslubuyla ifade etti, sektörün sorunlarının giderilmesini istedi. Panelin ardından da, çok sayıda üyenin aday gösterilmesiyle oluşan çarşaf listeden EMD’nin yeni yönetimi belirlendi:

Taylan Erten (Genel Başkan)Semra Çetin (Genel Başkan Yardımcısı)İsmet Hazardağlı (Genel Sekreter)Nesrin Hocaoğlu (Genel Sayman)Maruf Buzcugil (Üye)Oya Berberoğlu (Üye)Kamuran Abacıoğlu (Üye).

 

VE… EMD’NİN İLK YAYINI

EMD’nin yeni yönetimi, ilk iş olarak, aylık bir bülten çıkarılması kararı aldı. İlk sayısı Mayıs 1992de çıkan “Ekonomi Basını” adlı haber bülteni, mütevazı ölçülerde olması¬na karşın, Taylan Erten’in ifadesiyle “Derneğin kurumlaşmasına hizmet etmeyi, EMD üyelerinin gözü, kulağı, dili olmayı” hedefledi. Gerçekten de bu yönde önemli bir boşluğu dolduran “Ekonomi Basını” ne yazık ki 3 sayı çıkabildi. Yönetim Kurulunun 29 Mayıs 1993 tarihinde aldığı “Bültenin mali ve idari sorunlar nedeniyle yayınına ara verilmesi” kararı ile son buldu.

Bu dönemde, EMD tarihinde bir başka önemli gelişme daha gerçekleşti ve Dernek, DPT’nin 7. Beş Yıllık Kalkınma Planı çalışmaları için kurulan “Kitle iletişimi Özel ihtisas Komisyonu”na resmen davet edildi. Bu toplantılara Taylan Erten ve Maruf Buzcugil katılarak, kitle iletişiminin düzenlenmesi ve planlanması konusundaki Dernek görüşlerini resmi olarak dile getirdiler. Ayrıca bu konuda hazırlanan rapor da Komisyona sunuldu.

 

YENİ BİR DÖNEM VE İLK KİTAP

1994 yılına gelindiğinde, EMD basın ve kamuoyunda belli yeri olan bir meslek ku-ruluşu olmuştu. EMD’nin artık “Daimi Divan Başkanı” görevinin omuzlarına yüklendiği meslek duayenimiz İstiklal Yaradılışın başkanlığında 25 Haziran 1994 tarihinde yapılan 4. Olağan Genel Kurul’da da bu özelliği bir kez daha belgelendi. Bu Genel Kurul’da Yönetim de değişti:

Zülfikar Doğan (Genel Başkan) Mehmet Öngeoğlu (Genel Başkan Yardım¬cısı)Maruf Buzcugil (Genel Sekreter) Nesrin Hocaoğlu (Genel Sayman) Orsoy Girgiç (Üye) Servet Yıldırım (Üye)Hanife Şenyüz (Üye).

Bu yönetim listesi, arada 5. Olağan Genel Kurul yapılmasına rağmen 4 Mayıs 1997 tarihine kadar işbaşında kalarak, EMD’ye gerek parasal, gerek mekan, gerekse yayın faaliyetleri bakımından büyük kazanımlar sağladı.

Genel Başkan Zülfikar Doğan, “Devri iktidar” dönemlerini anlatırken, adeta o günleri yeniden yaşadı. Bakın neler söyledi:

“EMD’nin uzun süre ‘bir çanta bir mühür’ olarak varlığını ‘seyyar’ şekilde sürdürmesi, artık yerleşik düzene geçme zorunluluğunu da gündeme getirmişti. 1994 yılında seçilen Başkanlığımdaki yönetim, bu yönde kolları sıvadı. Öncelikle Derneğe gelir sağlayacak bir girişimin ortaya konması araştırıldı Yönetim Kurulu’nda ve EMD’nin bu yönde bir tartışma platformu açarak, bunu kitaplaştırması benimsendi.

O doğrultuda ortaya ‘Türkiyenin Geleceğini Tartışıyoruz’ isimli kitap çıktı. Kitabın gerek hazırlanma, gerekse çıkış aşamasında Mazhar Koçak’ın bürosunu Derneğe tahsis etmesi yanında Ali Bilge’nin de katkılarını burada takdirle anmak gerek. Sonradan, genç yaşta yitirdiğimiz İsmet Koçak kitabın kusursuz çıkması ve basılması için gecesini gündüzüne kattı. Kitapta yer alan röportajların yapılmasında ve düzenlenmesinde aylar süren bir emek harcayan Mehmet Öngeoğlu’nu ve kitabın ‘fikir annesi’ Semra Çetini ve Yönetim Kurulu’nun ateşli tartışmalı toplantılarını unutmak ne mümkün. Tabii gerçekte akıllardaki proje EMD’nin kuruluşundan beri hep gündemde olan bir ekonomi dergisiydi. Ancak kitap, derginin mali, teknik altyapısının hazırlanması için zorunlu bir aşamaydı.”

Gerçekten de “Türkiye’nin Geleceğini Tartışıyoruz” isimli kitap, beraberinde büyük tartışma getirdi. Ayrıca satış ve ilan gelirleriyle de EMD’nin artık kendi ayakları üzerinde durabilecek bir ekonomik güce ulaşmasını sağladı. Böylece Derneğin sürekli bir yer kiralaması, adres, telefon ve faksının olması, Dernek merkezinde sürekli bir kişinin istihdam edilebilmesi gibi olanaklar, bu kitaptan elde edilen gelir ve bu gelirin Yönetim Kurulu üyelerimiz Nesrin Hocaoğlu ile Servet Yıldırım tarafından “akıllı şekilde işletilmesi” adeta kartopu gibi büyütülmesi ile sağlandı.

 

EMD FİZİKEN DE KURUMLAŞIYOR

Zülfikar Doğan Yönetimi, kitabın piyasaya çıkışının ardından zaman geçirmeden kiralık bir yer aramaya başladı. Öncelikle de Dernekte profesyonel bir arkadaşın istihdam edilmesine karar verdi. Bu aşamada, göreve gönüllü olarak Perin Pigey (O şimdi Rekabet Kurulu Basın Danışmanı) talip oldu. Zülfikar Başkan, o günlerde yaşadıklarını da şöyle dile getirdi:

“Perin, EMD’nin ‘eli, ayağı’ oldu. Hem Dernek müdürü, hem müstakbel Yazı İşleri Müdürü, hem sekreterya gibi aklınıza gelebilecek her işi hiç de yüksünmeden, zaman zaman sağlığını yitirme pahasına, aciliyet gerektiren sağlık sorunlarını erteleme pahasına üstlendi. Perin ile birlikte emlakçıdan İzmir Caddesi’nde kiraladığımız Dernek merkezinden önce gezdiğimiz pek çok kiralık yerin ardından yaptığımız kontratı ve attığımız imzanın sonrasında, yeni Genel Merkezimizi heyecanla ziyaretimizi, Yönetim Kurulundaki hiç bir arkadaşım unutamaz herhalde”.

 

VE… “EKONOM” DOĞUYOR

Derneğin telefonu bağlanmış, tabelası kapıya asılmış, sıra artık EMD’nin 10 yıllık rüyası olan derginin çıkartılmasına gelmişti. Yine, pideli, içli köfteli, lahmacunlu, ayran1ı Yönetim Kurulu toplantılarından birinde (Zülfikar Doğan, yemek paralarını herkesin kendi kesesinden ödediğini söylüyor ve “kimsenin aklına bir şey gelmesin” diyor) Başkanın önerisiyle derginin adını “EKONOM” olması ve ilk aşamada üç ayda bir çıkarılması karara bağlanıyor, aynı toplantıda Yazı İşleri Müdürlüğüne Perin Pigey, Genel Yayın Yönetmenliğine de Mehmet Öngeoğlu atanıyor. Yayın Kurulunda ise Yaşar Bakan, Nursel Gürdilek, Hanife Şenyüz, Cahit Uyanık ve Genel Yönetmen (Nam-ı diğer Umum Yönetmen) Mehmet Öngeoğlu görev alıyor. Bundan sonraki aşamayı yine Zülfikar Doğan’dan dinleyelim:

“Derginin basılacağı matbaanın seçimi için açılan ihalede Ajans Türk, Naci Yatıkkaya, Ali Polat, Pelin Ofset gibi ajans ve matbaalardan alınan tekliflerin değerlendirilmesi sonucu, Ali Polat ve CEGAM seçildi. Profesyonelce hazırlanan, hemen hepimizin üzerinde titrediği Ekonom’un ilk sayısını elimize aldığımızda, geride bırakılan 10 yılın yönetim kurulu karar defterlerinde defalarca yinelenen ‘dergi çıkarma kararı alınmıştır’ cümlelerinin somutlaşmasının sevincini yaşıyorduk. Yine kitapta olduğu gibi, Dergide de Mehmet Öngeoğlu’nun emekleri unutulamaz. Çünkü, neredeyse tüm vaktini Ekonom’a ayırıyor, günün gecenin hangi saatinde arasak Öngeoğlu’nu derginin başında buluyorduk. EMD’nin dergi gündemi toplantılarındaki renkli tartışmalar, önerilen konular, yazıları yazmayı üstlenen arkadaşlar ve ‘Heyet’ tüm EMD üyelerinin katkılarıyla Ekonom bir yaşını doldurdu. Hemen her sayısı içeriğiyle, dosya konuları ile özgün ve ciddi yaklaşım-ları ile Ekonom, basının haber ve referans kaynağı oldu, olmaya devam ediyor.”

 

Ekonom, EMD’nin kurumlaşması ve yaşamını sorunsuz sürdürmesinde en önemli adım oldu. Bu heyecanı, başından beri tüm EMD üyeleri paylaşıyor. Ekonom’un gelirleriyle Derneğin kendi teknik altyapısı, dizgi sistemi, bilgisayar kurma olanağının sağlanması da cabası. Yanı sıra, Dernek, ikinci profesyonel yönetici-sekreter olarak Satı Taze’nin istihdam edilmesi olanağına da kavuştu.

 

SIRA DİĞER İLKLERDE

4 Mayıs 1997 tarihine kadar görevini sürdüren ve 400’e ulaşan EMD üyelerinin güvenine fazlasıyla layık olduklarını gösteren “Kabine” döneminde gerçekleştirilen diğer “ilk”lerden bir çırpıda sayılabilecekler de şöyle:

– Ankara ve İstanbul üyelerinin aralarındaki kaynaşmayı artırmak amacıyla Abant’a gezi düzenlenmesi,

– Başta Hazine Müsteşarlığı olmak üzere, ekonomi bürokrasisi ile özel sektörün üst düzey yöneticileriyle yapılan üyelere dönük “bilgilendirme” toplantıları,

– Ankara’daki üyelerin bilgilendirilmesi amacıyla İMKB’ye düzenlenen gezi,

– Derneğe Mali Müşaviri olarak Cemil Bakanın görevlendirilmesi,

– EMD İzmir Şubesinin faal üye sayısının azalması nedeniyle, bu Şubenin feshi ve İzmir’in “Temsilcilik” olarak görevini sürdürmesi,

– Üyelerin genel görüşü doğrultusunda Vakıf kurma girişimlerinin başlatılması,

– 1987den bu güne kadar geçen zaman içinde, çok sayıda maddesi ihtiyaca cevap veremez hale gelen Dernek Tüzüğünün değiştirilme¬si amacıyla Komisyon kurulması.

 

TÜZÜK DE DEĞİŞTİ

Zülfikar Doğan’ın başkanlığındaki Yönetim, uzun bir çalışma döneminin ardından, “yorulduklarını belli etmeseler de” gerek Tüzük değişikliği, gerekse yeni üyelerin katılımının sağlanması amacıyla Olağanüstü Genel Kurul’a gitme kararı aldı. 4 Mayıs 1997’de İstiklal Yaradılışın Divan Başkanlığı’nda yapılan 3. Olağanüstü Genel Kurul, EMD tarihinde en fazla katılımın olması bakımından da dikkat çekiciydi. Tüzük değişikliği önerisinin görüşülmesi sırasında zaman zaman İstanbul ve Ankara üyeleri arasında yaşanan “önerge harekatı” da, bu Genel Kurula verilen önemin göstergesiydi. Tüzük Komisyonu üyesi Vecdi Seviğ’in 8 kez kürsüye gelerek madde gerekçelerini anlatmasının sonunda, tümü olmasa bile önerilen değişiklik maddelerinin çoğu kabul edildi ve Tüzük değişikliği gerçekleşti.

Kabul edilen diğer maddelerin yanında, bir Vakıf kurulması konusunda yönetim kurulunun yetkili kılınmasına ilişkin madde değişikliği de, böylece “resmileşti”. Ercan Deva’nın, hepimizin sadece seçim meydanları ve salonlarında görmeye alışkın olduğumuz “duvar afışli” başkan adaylığı kampanyası ise, gerek EMD’nin demokratik yapısı, gerekse zaman zaman gerilen havanın yumuşamasına katkı sağlarken, üyelerin bir bölümünün kuliste “yeni bir oluşum” arayışı da dikkatleri çekiyordu. Hareketli anların sonunda sandık açıldı ve 10 yılın sonunda yeni yönetim belirlendi:

Taylan Erten (Genel Başkan) Muzaffer Gençtoğan (Genel Başkan Yardım¬cısı)Metin Türkyılmaz (Genel Sekreter) Esra Yener (Genel Sayman) Levent Akbay (Üye)Cahit Uyanık (Yayın Kurulundan sorumlu Üye)Osman Şenkul (Üye).

Seçilen yeni Yönetim, Genel Kurulun yüklediği görevlerin yanında, EMD’nin tüzel kişiliği bakımından “sorumluluğu 10. yılda varılan noktayı aştığının bilinci içinde”, Ekonomu temel çizgisini koruyarak geliştirmek, vakıf konusunu bir sonuca taşımak, ekonomi gazeteciliği meslek etiğinin belli bir düzene sokulması adımını atmak ve diğer yeniliklerin yanında, ülke ekonomisinin “gidişatında” gördüğü eğrileri EMD adına eleştirmek ve doğruyu ortaya koyarak, üyeleri ve kamuoyunun “ağzı, dili” olmak görevini de üstlendi. İşte bu sorumluluktan hareketle de, Ekonom’un 5. sayısında okuduğunuz “Tarihi Çağrı”yı yaptı. Çünkü, “Türkiye’nin son l yıldır olağandışı siyasi ve ekonomik koşullar içinde bulunması” bakımından bu “çağrı” bir zorunluluktu.

1987-1997. İğneyle kuyu kazar gibi var edilmiş bir meslek örgütünün, EMD’nin 10 yılının hatırlarda kalan kısa öyküsü işte böyle.

Yarınlara ışık olması dileğiyle…

 

COMMENTS